Kendimi banyoya kilitlemiştim ve saatlerdir burada olduğumu düşünüyordum.
Yarkın Bey kapıyı yumrukluyor, beni buradan çıkmaya ikna etmeye çalışıyordu lakin hiçbir etkisi olmuyordu. Elbette banyodan çıkmak zorunda kalacaktım fakat en azından o zamana kadar kafa dinleyebilirdim.
"Bedirhan!" dedi Yarkın Bey. "Kapıyı açar mısın, lütfen? Endişelenmeye başlıyorum." Kendi kendime güldüm. "Hadi, uzatma da aç şu kapıyı; saatlerdir ordasın." Hadi ama! Burada mahrem denen bir şey yok muydu gerçekten? Belki de peklik çekiyordum ya da kim bilir, dün akşamki yaşananlardan sonra el çekiyordum. "Eğer kapıyı açarsan abini aramana izin veririm." dediğinde bir an önce dikeldim ve kapıya yaklaştım.
"Yalan söylemediğinizi nereden bileceğim?" diye sordum. "Size güvenmiyorum Yarkın Bey."
"Başka çaren mi var?" dedi. Haklıydı, başka çarem yoktu. "Eninde sonunda çıkacaksın oradan. Elinde bir şans varken kullanmanı öneririm."
Kapının kilidini çevirdim ve kolu indirdikten sonra hafifçe araladım kapıyı. Yarkın Bey doğruca bana bakıyordu ve onun karşısında kendimi küçük bir çocuk gibi hissetmiştim, üstüne üstlük küçük bir çocuk gibi utanmıştım yaptığım şeyden ötürü.
"Bu aralar fazla saçmalıyorsun, farkında mısın bilmem." dedi kapıyı iterken. Banyodan çıktığımda koluyla belimi kavradı ve odama kadar ilerletti beni. İçeri önce ben girdim, ardımdan o girdi ve kapıyı kapadı. "Hiç akıllanmıyorsun. Çevrendekiler senin yüzünden zarar görüyor ama hiç umurunda değil. Gerçekten çok bencilsin Bedirhan, kendini çok iyi tanıyorsun, ne olduğunu gayet iyi biliyorsun. Bense bunu yapamıyorum, kim olduğumu bir türlü anlayamıyorum ve bunun için sana ihtiyacım var ama sen hiç yanaşmıyorsun bile."
"Bunu daha sonra konuşabilir miyiz, lütfen?" diye sual ettim. "Abimi aramama izin vereceğinizi söylemiştiniz."
Cebinden kendi telefonundan farklı bir telefon çıkardı ve telefon ile uğraşırken, "Senin yüzünden başka bir Kıbrıs kodu olan hat almak zorunda kaldım. Bana pahalıya mal oluyorsun ama senin için harcadığım para asla gözüme batmıyor, biliyor musun?"
"Mislini kazanıyorsunuz zaten. O kadar param olsa ben de dert etmezdim." dediğimde güldü. Bu adamın gülüşü ya gerçekten ayrı bir karizmaya sahipti ya da çok sık görmediğim bir şey olduğundan bana ulvi geliyordu. Ne zaman gülse muntazam ve bembeyaz dişleri gözler önüne seriliyor, yanaklarındaki gamzeler belirgin hâle geliyordu.
"Ah, bilirsin, biz zenginler fazlasıyla cimriyizdir. Kamyon yüküyle paramız vardır ama yine de başkalarından çalar ve servetimize servet katmaya çalışırız." dedi. "Ama inan bana, parayı harcayacak yer bulamayan insanlardan değilim."
"Neyse ne." Cümlemle bakışları bana çevrildi ve ufacık tebessüm etti. "Arayabilir miyim artık?" Numarayı tuşladı ve aramayı hoparlöre aldıktan sonra açılmasını beklemeye başladı.
"Eğer saçma sapan bir harekete daha kalkışırsan her şeyi mahvederim, ona göre." diye fısıldadı. Arama onaylandığında telefonu bana uzattı.
Telefonu alıp, "Alo." dedim.
"Alo, kimsin?" diye sordu ağabeyim.
"Benim abi, Bedirhan." dedim. "Ne yapıyorsun?"
"Hiç sorma oğlum." dedi. "Başıma neler geldi, neler."
"Ne geldi ki abi?" diye sordum cevabını bile bile.
"Sen hat mı değiştin gene? Diğerini aradım aradım, ulaşamadım da."
"Evet, değiştim." diye yanıt verdim. "Senin başına ne geldi ya abi?"