Yaklaşık bir saat önce bağıra çağıra kapıyı ve duvarları yumrukluyordum. Kitapları ve kitaplığın içinde ne kadar dekor varsa hepsini yerlere saçıyordum. Tabureyi devirmiş, abajuru tepiklemiş ve yatağı birbirine katmıştım.
O kadar çok gürültü yapıyordum ki en son adamlardan biri gelip şu an üzerinde oturduğum sandalyeye sıkıca bağlamak zorunda kalmıştı beni. Ellerim ahşap sandalyenin baş kısmına bağlanmış, ayaklarım ayaklarına sabitlenmiş ve ağzımsa sıkıca kapatılmıştı.
Şimdiyse adamlardan biri yaptığım dağınıklığı toplamak için uğraşıyordu. Gözlerim daima onun üzerindeydi, her bir hareketini izliyordum ama o bana kesinlikle bakmıyordu. Muhtemelen Yarkın Bey'in bu konuda kesin bir emri vardı.
Adam odayı toparlamayı bitirdiğinde odadan bir an önce çıktı ve kapıyı kilitledi.
Gerçekten mi, diye düşündüm. Zaten elimi, kolumu bağlamışlardı ve bir de kapımı kilitliyorlardı. Sanki Karadul falandım da ahşap bir sandalyeyle şov yapıp üç-beş adamı birden devirecektim. Bu denli bir önlem gereksizdi, hatta delilikti; bu adamın bana karşı hissettiği şeyin aşk olduğundan emin değildim.
****
Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum.
El bileklerimdeki iplerin tenimi zedelediğini hissediyordum, karnıma saplanan ağrı canımı fena hâlde yakıyordu ve tıkaçtan sızan salyam dudaklarımı aşıp çeneme kadar ilerlemişti. Berbat hissediyordum ve muhtemelen öyle de görünüyordum.
Kamaranın kapısı açıldığında bakışlarımı yerden kaldırmaya tenezzül dahi etmedim.
"Siktir." diye mırıldandığını duydum Yarkın Bey'in. Titrek adımlarla yanıma vardığında ilk işi ağzımdaki tıkacın kayışını çözmek oldu. Tiksinerek tüm salyamı yuttuktan sonra kafamı kaldırıp dosdoğru suratımı seyreden Yarkın Bey'e baktım. "Kusura bakma." dedi mahcup bir tonda. "Böyle olsun istemezdim."
Bir şey söylemedim.
Ellerimin bağını hızla çözdükten sonra ayaklarımınkilere yöneldi. O iplerle cebelleştiği sıra bense neredeyse kangrenleşmiş bileklerimi ovuşturmakla meşguldüm. Kaç saattir bu hâlde beklediğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu.
"Beni burada tutamayacağınızı biliyorsunuz, değil mi?" diye sorduğumda başını kaldırıp gözlerime baktı.
"İnan bana, tutmak istemiyorum." dedi. "Seni yanımda tutabilmenin daha normal bir yolu olsa hiç düşünmeden yaparım."
"Eninde sonunda beni bırakmak zorunda kalacaksınız." dedim. "Ailem ya da arkadaşlarım yokluğumu illa ki fark edeceklerdir."
"Ah, o konuda endişelenmene hiç gerek yok." diye karşıladı. "Sen nihayet yıllık iznini kullanmaya karar verdin ve şu anda Kıbrıs plajlarında, ayaklarını kuma uzatmış, Tekila'nı yudumlarken Ayia Napa'lı kızlarla flört ediyorsun. Hatta Instagram hesabında birkaç fotoğraf bile paylaştın."
"Siz, siz benim hesabıma nasıl erişebiliyorsunuz ki?"
"Tuvalete ya da kahve almaya gittiğin zaman bilgisayarını kapattığını zannetmiyorum Bedirhan." dedi. "Birinin Google hesabındaki kayıtlı şifrelere ulaşıp mailinin şifresini bulmasına ve her türlü uygulamadaki hesabına erişim sağlamasına çok da şaşırmaman lazım."
"Bilgisayarımı mı karıştırdınız?"
"Hayır," dedi. "Bir başkası benim yerime yaptı."
"Bu delilik."
"Bu sadece sana anlattığım kısmı." dedi. "Bazen ben bile senin için neler yaptığıma inanamıyorum Bedirhan."
"Bu da ne demek oluyor?" diye sordum ama cevap alamadım.