Hamdullah'ı aldı ve gezmeye gitti. Gezmeye dediğim onu önce bir Kahvehaneye götürdü. Orada kahvehane işletmecisi Salim Ali Bey ile tanıştı Mahmud. Hamdullah, Salim Ali ile Mahmud'u tanıştırdı. Salim Ali kibarca elini uzattı ve:
"Merhabalar sabahi şerifleriniz hayırlı olsun. Ben Salim Ali. Tanıştığımıza memnun oldum."
"Bu iltifatinizdan dolayı size çok müteşekkirim. Bende Mahmud. Bende tanıştığımıza memnun oldum."
Hamdullah orada yanında duran Fransızca mecmuaya bakıyor ve bazı makalelerde hayret edercesine ağzını açıyordu. Yanına oturdu. Yanında duran Hamdullah'a yarı şekilde bakarak
"Neye şaşırıyorsun öyle canım yaa."
"Bak burada Türkiye'nın tüm doğal güzelliklerinden bahsediyor da ondan şaşırdım bilirsin..."
"Evet bilirim böyle güzel şeyleri ancak Türk mecmualarında okuyabilirler böyle bir Fransiz mecmuasında okumak çok garip."
"Evet Mahmud."
"Doğru doğru."
"Yalnız çaylarını parasını vereceksiniz değil mi?"dedi çırak Ahmet.
"Verecez oğlum verecez merak etme hele bir dur hele bir okuyalım su mecmuayı"
"Eyi tamam abe"
"Eyi hadi git sen"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GELDIM #WATTYS2015
Fiksi SejarahAnadolu... İstanbul... Mahmud ve Anşa. Kara gecelerin, kara odaların ve kara düşüncelerin serbest mahkum kişileriydi. Zaman onları ya ayıracak ya da daha da kuvvetli birbirine bağlıyacaktı. Ama iş zamana kalmıştı artık. Zamanın ne başı belliydi ne d...