Steven Grant

1.4K 76 7
                                    

"Ben geldim!" Anahtarı çekip kapıyı ayağınla kapattın. Kucağındaki meyve dolu kese kağıdını nazikçe mutfak tezgahına bıraktın ve seslendin.

Sevgilinden karşılık alamayınca kaşlarını çattın. Evde olduğundan oldukça emindin. Kapının yanındaki akvaryuma doğru yürüdün ve tek yüzgeçli japon balığına baktın.

"Sence Steven nerede Gus?" diye sordun. Ardından bir balıktan cevap beklediğin için kendi kendine güldün. Üzerindeki paltoyu çıkartıp koltuğa attın. Steven'in odasına yürüdün. Etraf her zamanki gibi dağınıktı. Açık kitaplar her yerdeydi. Yerlere saçılmış olan kumlar tane tane her yerdeydi.

Gözlerin koltukta oturup elindeki kitabı okuyan sevgiline kayınca gülümsedin. Hızlı adımlarla yanına gittin ve eğilerek yanağına büyük bir öpücük kondurdun. Ancak Steven sana dönüp karşılık vermedi. Olduğundan daha gergin ve endişeli görünüyordu. Kaşlarını çattın ve dizlerinin üzerine çöküp ellerini dizlerine koydun.

"Aşkım? Bir sıkıntı mı var?" Kafasını sana doğru çevirdi ve hayır anlamında kafasını salladı.

"Steven... Lütfen benimle konuşur musun? Bir şey mi yaptım?" Sesin titriyordu. Steven kırılgan bir adamdı. Sen ise onu kırmaktan çok korkardın.

"Bir sorun yok sevgilim." dedi. Anında kaşların çatıldı. Kulaklarına batan sert sesi anında fark ettin. Steven'in nazik, İngiliz aksanı bir anda yok olmuş yerine sert Amerikan aksanı gelmişti. Aksanı bir anda yok olmuş gibiydi.

"Steven, sen böyle konuşmazdın?" dedin ardından aklına gelen şeyle gülmeye başladın ve ayağa kalktın.

"Böyle şaka mı olur? Seni üzdüm diye çok korktum." dedin kahkaha atarak.

"Ben... Şaka falan yapmıyorum." dedi yine aynı ses tonuyla.

"Hadi ama Steven. Hiç komik değilsin." dedin sırıtarak. O ise sana değil yanındaki aynaya bakıyordu.

"Onu korkutmuyorum. Hayır kontrolü sana vermeyeceğim." diye bağırdı Marc aynadaki yansıma Steven'a.

Kaşlarını çattın ve bir adım geriledin. Bağırması seni ürkütmüştü.

"Steven neler oluyor? Beni korkutuyorsun." dedin dolu gözlerle. Tanıdığın Steven bu değildi. Davranışları, konuşması, mimikleri senin aşık olduğun adam gibi değildi.

"Onu korkuttuğunu söylemiştim. Bırak onunla konuşayım." diye yalvardı Steven, Marc'a. Marc sertçe hayır anlamında kafasını salladı.

Yavaşça ona doğru yaklaştın. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordun.

"Seni tanıyamıyorum. Steven, kendine gel lütfen." Yalvardın.

"Bırak beni Marc! Bana ihtiyacı var. Onu korkutuyorsun." Steven çılgınlar gibi bağırıyordu. Böylesine ürkmüş olman canını çok yakıyordu.

"Son görevimi bitirmem için bana bedeni geri verecek misin?" dedi Marc aynaya doğru. Kaşların çatık bir şekilde onu izliyordun.

"Lanet olsun vereceğim. Tamam." Yenilgiyi kabul etti.

Ardından gözlerin göz bebekleri yukarıya doğru kayan sevgiline kaydı. Birkaç saniye sadece gözünün beyaz kısmını gördün ve ardından kendi haline geldi.

"Burdayım aşkım." dedi Steven. İşte alışık olduğun aksan, alışık olduğun bakışlar, alışık olduğun mimikler...

Koşarak boynuna sarıldın ve boynuna öpücük kondurdun.

"Bana şaka mı yapıyordun? Sakaysa hiç komik değildi." dedin endişeli bakışlarla.

"Hayır aşkım, sana her şeyi anlatacağım. Ama lütfen bana biraz daha sarılabilir misin lütfen? Seni hissetmeyi gerçekten de özledim." Elleri belini sardı ve burnunu saçlarına bastırdı.

‡‡‡‡

Size de öyle geliyor mu bilmiyorum ama Steven nazik, tam bir İngiliz beyefendisi iken Marc daha çok serseri vibeı veriyor bana.

Yalan yok ben en çok Steven'a düşüyorum. Ya da Oscar Isaac'e düşüyorum desem daha doğru olur.

Galiba bir tane daha Steven imagine bölümü aticam çünkü... Çünkü.... Steven işte çünküsü yok.

Marvel İmagineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin