"Tekinsizlik, gizli ve saklı kalması gerekenin açığa çıkma ihtimalidir."
Davranışlar Üzerine, F. Hazi Sf.24
Yıldız Gemisi S.Y.F. Yuvar ile Sessizeşik istasyonunun hangarına sorunsuz bir iniş yapması uzun sürmemişti Doktor Gula'nın. Korsanların faaliyet bölgelerinden süzülmek zorunda kalmasına rağmen, beladan uzak bir yolculuk geçirmiş olması, talihin şu ana kadar yanında olduğunun göstergesiydi belki de.
Mesul müdürünün ya da en azından bir iki görevlinin kendisini karşılamasını beklerdi. Geminin tahliye merdivenlerinden indiği esnada hangarın tenhalığını yadırgamıştı bu sebepten. Personelin tamamı hastalanmış olamazdı ya. Bu türden istasyonlarda, halihazırda uzunca bir süre izole kalmış kısıtlı sayıda çalışanın; depresyon, şizofreni gibi çeşitli kişilik bozukluklarına maruz kalabildiklerine pekala aşinaydı. Nitekim şu anda da, buna benzer bir nedenden ötürü buradaydı.
İzbe bir mevkide konuşlanmış olan bu istasyon, sıvasız duvarları ve paslı metalleri ile demir yığınından ibaret dev bir külüstürü andırıyordu adeta. Burada yaşamanın hoş bir tecrübe olmadığı kesindi. Dar koridorları aşıp, basık tavanlı asansörle koordinasyon katına çıktı. Mesul müdürü Aldar'ı, yanında diğer iki çalışanı ile birlikte orada bulmuştu. Vaktinden feragat etmeyi göze alabilseydi şayet, savsakladıkları karşılama töreni için onlara sitemde bulunabilirdi.
"Memur Aldar! Hastanın durumu nedir? Bir gelişme var mı?"
Mesul müdürünün göz altlarına sinen siyahlıklar, solgun teniyle birleştirildiğinde, son zamanlarda kendisini pek bakımdan geçirmediğini ele vermekteydi. Diğer çalışanların durumları da çok farklı değildi.
"Hoş geldiniz, Doktor Gula. Sayıklamaları sürüyor. Daha kötüye gittiğini düşünüyoruz."
"Size yönlendirilen talimatları yerine getirdiniz mi?"
Cevap vermeden önce, çalışanlarıyla kısa bir anlığına göz göze gelmişti.
"Getirdik. Önlemlerin ne kadar can sıkıcı olduğunu da belirttik. O bizim iş arkadaşımız, dostumuz. Deli muamelesi görmeyi hak etmiyor."
"Sizin göreviniz talimatları sorgulamadan yerine getirmek Memur Aldar. Yakınmalarınızı şirket yetkilisine bildirin! Beni karantina bölmesine yönlendirin, lütfen."
"Dediğiniz gibi olsun, doktor."
Ritmik adımlarla karantina bölgesine giden soğuk koridorlara doğru yola koyuldular. Güçsüz, sarı ışıkların kuşattığı duvarlarda pas ve kir izleri göze çarpıyordu. Oval penceresinden beyaz ışıkların dışarı vurduğu, demir dökme kapıya vardıklarında duraksadı Mesul Müdürü.
"Çok yaklaşmasanız iyi edersiniz doktor. Biluda'yı etkisiz hale getirmeden önce iki arkadaşımızın devrelerine zarar vermeye yeltendi."
Kapı gürültüyle açıldı. Gri yastıklar döşenmiş dört duvarın ortasında, bir köşesinde demirleri paslanmaya yüz tutmuş bir yatak, diğer köşede ise yere çökmüş halde oturan iri yarı, gençten bir adam vardı. Adamın pejmürde tulumunda, vücudundaki morluk ve yaraları sergilercesine yırtıklar yer yer göze çarpmaktaydı.
Ara yüzü vasıtasıyla verilerini tekrar bir gözden geçiren doktor, tetikte bir tavırla ve tetkik eder bakışlarla yaklaştı adamın yanına.
"Bugün nasıl hissediyorsun genç adam? Beni hatırlamışsındır, Doktor Gula."
Bıkkınlıkla kaldırdığı başını beyaz önlüklü adama çevirdi. Sert yüz hatlarına sahip olduğu söylenebilirdi. Mavi lekelerin damarlar halinde sardığı gözbebeklerinden, tuhaf bakışlarla süzmekteydi doktoru.
"Siz de mi duyduklarımın gerçek olmadığını söylemeye geldiniz doktor?"
"Duydukların?"
"Bu kahrolası yastıklar bile yetmiyor seslerini kesmeye! Kulaklarımın çınlamasından delirecek gibi oluyorum. Susmuyorlar!"
Duvarlardaki yastıklara tırnaklarını geçirircesine tutunmaya başladı.
"Kimlerin sesi, genç adam? Duyduğun sesleri bana tarif edebilir misin?"
"Daha önce duymadığınız bir sesi, nasıl tarif edebilirsiniz doktor? Bir çağrı gibi, davetkar..."
Duvara sırtını dayanmış halde ayaklarının üzerinde doğrulmaya başlamıştı.
"Seni mi çağırıyorlar?"
"Sadece beni değil, bizi..."
"Kimler?"
Dudakları kıvrıldı. Soğuk, telaşsız bir tebessüm.
"Senin algılayabileceğin bir şey değil bu ihtiyar. Bizi izlediklerinin farkında bile değilsin."
Üslubundaki değişim, takdire şayandı. Duygudurum bozukluğu diye düşündü doktor.
"Ama sen algılayabiliyorsun evlat, öyle mi?"
"Benimle konuştuklarını kim söyledi? Başıboş gezinen elektromanyetik dalgalar gibi. Boşlukta süzülüyorlar sadece. Hiçlikte yankılanabildiğini bilmezdim seslerin."
"Demek sesler duyuyorsun! Organik yapında da bir tahlil yapmam gerekecek gibi gözüküyor. Ayrıca-"
Adamın sayıkladığını duyduğunda duraksadı. Kendi kendine mırıldanmaya başlamıştı belli belirsiz.
"Hayır, hayır! Duymuyor musunuz? Her yerdeler! Çok yakın, çok yakın! Buraya geliyor, duyuyorum! Çığlıklar! Doğum sancıları başlamış olmalı. A-Ağlıyorlar! Kulaklarım!"
Bir anda tırnaklarını derisine geçirircesine, sıkmaya başlamıştı kulaklarını. Dizlerinin üzerine çöküverdi ve başı ellerinin arasında iki büklüm kıvranmaya başladı. Çığlıklar koyuveriyor, tekmeler savuruyordu bilinçsizce. Alelacele yanına vardı doktor. Kollarını tutmaya, tekmelerini zapt etmeye çalıştı. Nafileydi.
"Yapma, yapma! Sakin ol! Kendine gel!!"
İri yarı adam, beklemediği bir kuvvetle yakasına yapışıp yere çaldı doktoru. Üstüne çıktığı gibi mavi kanla dolmuş gözlerini yaklaştırdı doktorun dehşete düşmüş suratına. İfadesinden tarifsiz bir korku okunuyordu.
"Durdurmalısınız onu! Duydun mu beni? Durdurmalısınız! Geliyorlar! Doymak bilmez açlıklarıyla geliyorlar! Yaklaştıklarını duyuyorum! İlk tohum atıldı bile! Yol açıldı çoktan! Ne pahasına olursa olsun, durdurun!"
Telaşla açılan kapıdan Aldar ve diğer çalışanlar hışımla içeri girdiler. İkisi birden Biluda'yı güçbela çekip uzaklaştırırken, Müdür de korkudan bembeyaz kesilmiş doktoru tutup çekti dışarıya doğru.
"Size dedik doktor. Yaklaşmayın diye!"
Odadan dışarıya çıktıklarında Doktor Gula hala kendine gelememişti. Kapı kapanmadan evvel aralıktan son bir kez daha gördü çıldırmış gibi davranan adamı. Kendisini yatıştırmaya çalışan görevlilerin kollarında çırpınırken bir yandan da hala doktora bakıyor, var gücüyle bağırıyordu.
"Ne olur, durdurun! Yaklaşıyorlar!"
Beyaz önlüğüne bulaşmış mavi lekelere, kaşlarını çatarak baktı doktor.
"Tedavisi güç. İmha edilmeli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kozmik Yankı | Yıldız Çocuk
Science FictionDünya zamanıyla insanlığın 2545. yılında, dünyamızın 39 ışık yılı uzağında cereyan eden kurgusal hadiselere dair yazmış olduğum bu romanda, bilim kurgu türüne yeni meseleleri mitlerle harmanlayarak, insanlığın geleceğine ve günümüz teknolojilerinin...