Anesidora

167 78 232
                                    

"Sevgi ve merhameti bizden olana saklayıp, öfke ve gazabı ötekine yönelttik"

Türlerin Rekabeti, J.Kambel Sf.426

Evrene doğumundan evvel ana rahminde süzülen kayıp bir varlık misali, ilkel ve karanlık bir boşluğun uçsuz bucaksız düzlemlerinde dur durak bilmeden yolculuk yapıyordu adeta. Gözlerinin önüne perde gibi inmiş bu karanlıktan daha da garipsediği bir şey varsa, o da alışkın olmadığı koyu sessizlikti. Enginliğinden duyduğu korkunun göğüs kafesini sıkıştırmasına mani olamadığı bu sürtünmesiz sonsuzlukta, mütemadi bir süratle akıp giden zamanın devinimlerini fark edebilmek ise oldukça güç gözükmekteydi.

Keskin bir ağrı, hoyratça çınlayıp duruyordu kafatasının çeperlerinde. Ansızın yukarılardan bir yerlerden geldiğini tahmin ettiği belli belirsiz fısıltılarla, aydınlıktan yoksun hiçliğinin parlak bir ışık demetiyle bölündüğüne, karanlık dehlizlerden bulanık renklerin oynaştığı üç boyutlu bir düzleme geçiş yaptığına şahitlik etti. Annesinin gümüşi saçlarını görür gibi oldu kısa bir süreliğine.

Anesidora...

Midesi bulandı. Nefesi tıkanır gibi oldu. Göz kapaklarını araladığında beyaz, zayıf bir ışığın yukarılara kayıp gittiği soğuk metal duvarları gördü yine, yeniden. Anne... Panik içerisinde etrafına bakındı. Hemen yanı başında soluk gri, demir kaplama zırhı içerisindeki bir karartının, sırt üstü uzanmakta olduğu bir sedyeyi ittirdiğini fark etti. Kalın kayışlarla bağlandığı, bir şekilde havada asılı şekilde hareket etmekte olan bir sedyeydi üstelik.

Bağlarından kurtulmaya çalışsa da nafileydi. Buğulanmış kaskı doğru düzgün nefes almasını zorlaştırıyordu. Bulantı...

Güçsüz bir öksürükle gırtlağına kadar gelenleri tükürmeye başlamıştı. Diyetinin bir parçası olan protein karışımları ve vitamin şuruplarının kalıntıları buğulu camı lekelere boğarken, karartının kendisine yaklaştığını gördü. Boynundaki vidaların gevşediğini ve başının kaskından kurtulduğunu hissetti. Temiz hava...

"İyi misin ufaklık?"

Nazik olmaya çalışan bir kadının sesiydi duyduğu. Dijital bir makineden çıkmadığına şahit olduğu ilk insan sesi... Anesidora'yı saymazsa şayet. Sahi, diye düşündü. Onun sesi sayılır mı? Bir korku sardı bedenini. Ona ne olmuştu?

"Merak etme, güvendesin." diye devam etti kadın. Donuk bir ışıkla aydınlanmış kaskının ardından yüzünü güçlükle de olsa seçebiliyordu. "Kısa bir tetkikten geçireceğiz seni sadece. Sağlık prosedürleri, endişelenecek bir şey yok tamam mı?"

"Anne..." diyebildi sadece. Devamını getirmek istese de mırıldanmadan ötesine geçemedi. Kadının gözlerinde hüzünle karışık bir endişenin, temsilini gördü. Anesidora'nın yüzünde pek rast gelmediği bir ifadeydi.

"Evlat edinmeye mi karar verdin Sibele?" Tanımadığı, kalın sesli birisinin kahkahalarını işitti yakınlardan. "Baksana, sana çabuk ısındı sanki..."

Terslercesine cevap verdi kadın. "Bu çocukcağızın başından neler geçtiğini bilmiyoruz. Nasıl da korktuğunu görmüyor musun? Sulu şakalarını başkasına sakla Parçatesir!"

Başka bir kadının katı bir tonda araya girdiğini duydu. "Eğlenmeniz bittiyse, işinizin başına haydi! Sibele, sen de çocuğu karantinaya mı alıyorsun artık ne yapıyorsan elini çabuk tutsan iyi olur. Kaptan bir an önce görmek istiyor küçük rehinemizi."

"Elimden geleni yapıyorum."

Sedye hızlandı. Bir hortumun içini andıran metalik koridoru arkalarında bırakıp, hemen dışında raflara ve dolaplara dizilmiş çeşit çeşit kostüm, kıyafet ve ekipmanın bulunduğu bir hava hücresinden geçmeleriyle Pandora başka bir gemiye götürülmekte olduğunu anlamıştı artık. Vardıkları geniş koridorun duvarlarında, tam ortasında eğimli bir 'b' harfini andıran tuhaf bir işaretin bulunduğu, sarı, yuvarlak bir sembolle karşılaştığında şaşırmış, ancak dilbilim eğitiminde gördüğü kadarıyla altndaki yazının ne olduğunu bir şekilde çıkarabilmişti. Marduk...

Kozmik Yankı | Yıldız ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin