Yol boyunca koştu.
Nefessiz kalana kadar devam etti lakin içinde bitmek bilmeyen bu yangın sönüp adamı rahatlığa kavuşturmadı. Koşarken, kafasından düşen şapkasını geride bıraktı, tek şapkasıydı oysaki. Yine de bu, aşağılandığı gerçeğini ve yeniden doğduğu için binlerce kez lanet okumasını değiştirmiyordu.
Gözlerinden akan yaşlar birer göl oluşturacak kadar çoktu.
Sakin bir sokağa girdi, durdu ve derin soluklar aldı. Kalbi patlayacak misali atıyordu.
"Tanrı'm," dedi titrek nefesler alırken. "Niçin beni yarattın?" Sırtını soğuk duvara yasladı. Sırılsıklam olmuş yüzünü paltosuna sildi. Ayakları artık bedenini taşıyamadı, hızla çöktü duvarın dibine. Ağladı. Çığlık atmak istedi, yapamadı.
Boğazına takılan yumru öylesine güçlüydü ki, yutkunamıyor nefesi kesiliyordu adamcağızın.
Kıvırcık saçları önüne düştü. Yaşlı gözlerinden önünü buğulu görüyordu.
"Niçin bu kadar kusurluyum?" Friedrich büyük, topak ipliği andıran bir kalbe sahipti. Lakin insanlar alıp karmakarışık ediyordu kalbini. "Niçin kusurlu yaratıldım?" diye sayıklamaya devam etti. Eğer Tanrı varsa, eğer gerçekten varsa ve Friedrich onun bir kuluysa yardım etmesi gerekmez miydi? Bu sefer kusur aramasına gerek kalmazdı belki.
"Yoksa bilerek mi kusurlu yaratıldım?" diye mırıldandı çatlak bir sesle. "Eğer gerçeksen," dedi fakat ses telleri can çekişir misali titriyordu. "Lütfen... artık acı çekmek istemiyorum."
Kafasını kolları arasına gömdü. Ne kadar ağladığını bilmiyordu fakat göz pınarlarında yaş kalmayana kadar yakarmıştı sessizce.
Uzaktan annesini kaybetmiş küçük bir çocuktan farksızdı.
Ağlaması bir süre sonra iç çekişlere döndü. Derin derin nefesler alıyor, bazı vakitler hıçkırıyor fakat artık ağlayacak gücü kendinde bulamıyor.
Daha sonra bir ses duydu. Kulakları o an patladı sanki.
Kafasını hiddetle kaldırıp baktı. Önünde beyaz elbisesinin kirlenmesini umursamadan diz çökmüş bir kadın vardı. Önünü bulanık görmesine karşın yine de karşısındaki kişiyi tanıyabilmişti.
"Charlotte," dedi pürüzlü ağlamaktan bitap düşmüş sesiyle. Daha sonra ona uzatılan mendile takıldı gözleri.
Charlotte endişeyle süzdü adamı. Bir kırığı ya da morartı yoktu yüzünde. Dövülmemiş ya da sürüklenmiş gibi de durmuyordu.
"Kim ağlattı seni Friedrich?" Bunu sormak... adamın gözlerinin yeniden yaşlarla boğulmasına neden oldu. İkisi de birbirini böyle görmemişti.
Bu melek gibi kadını endişelendirdiği için ağladı bu sefer.
Charlotte irkildi, elindeki mendili adamın kucağına bırakıp her iki omzundan da kavrayıverdi.
"Friedrich! Friedrich, bana bak." Dinlemedi adam. Hıçkırdı tüm gücüyle. Sanki daha çok çığlık atarmış gibiydi. "Bana bak, ah güzel çocuk. Kafanı eğme. Seni böyle ağlatanlar utansın, Friedrich." Charlotte endişeyle kendine çekti adamı.
"Özür dilerim," diye çığlık atıyordu. "Üzgünüm, üzgünüm. Böyle yaratılmayı ben istemedim."
Sarıldı kocaman. Sıkı sıkıya. "Bir daha ağlamana izin vermeyeceğim," dedi kendisine hakaret edişlerini bastırmak istercesine Charlotte. Adamın başı kadının omzuna düştü.
Friedrich bir kez daha insanlar tarafından yüzüstü bırakıldı, aşağılandı ve alay konusu oldu. Fakat o izin vermeyecekti. Kollarındaki adamın böyle ağladığını görmek istemiyordu.
<33
kirici ve bunu aglayarak yazdim. aglamak iyi gelio tavsiye ederimobtum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friedrich'in kambur çiçeği
Espiritualinançsız ve dinsiz friedrich'in bir gün kilisenin önünden geçmesiyle başlamıştı her şey. böylece çiçeği de açıvermişti. 260322, rinophelia