Bir süre geçti, yağmurun altında, rüzgarın sert tokadı Bay Friedrich'in yüzüne geldiği an kendine geldi.
Kadın ona bakmaya devam ededursun, Bay Friedrich'in kalbi öylece atsın.
Kadın kaşlarını çattı. Sakat Marco dilini dışarı çıkarmış bir kadına bir de Bay Friedrich'e bakıyordu. Daha sonra bu durum ona tuhaf gelmiş olmalı ki havladı.
İkisinin de dikkati köpeğe çevrildiği sırada kadın yeniden dizlerinin üzerine çöktü.
Bay Friedrich ne yapacağını bilemedi o an. Gitse miydi, beklese mi? Aklı çığlık atıyordu, Defol, defol, defol. Seni küçük görecek.
Lakin bacakları kıpırdayamıyordu.
Kadın bir süre adamcağıza bakmadı. Belli ki korkutucu bulmuştu kendisini. Herkes buluyordu sonuçta lakin bu kasabada ilk defa böyle bir sima görüyordu.
Yeni gelmiş olmalıydı.
Kadın köpeğin sırtını kaşıdı, burnunu okşadı ve öpücüklere boğdu. Kadından aldığı sevgi Marco'ya yetmemişti, o sakat ve yorgun haliyle çamura uzandı.
Kadının sevgisini didik didik izledi ve Bay Friedrich kendine kızdı.
Böylesine izlemesi doğru değildi, ahlaki hiç değildi. Bu yüzden hızla gözlerini çekiverdi.
Tam gidecekti ki, arkadan kadının nahif sesi yükseldi.
"Bayım, sırılsıklam olmuşsunuz."
Sesi... bilemiyordu Friedrich. Hoş bir tını seziyordu altından. Asil bir leydi gibi nazik konuşmakla kalmamıştı, üstündeki çamura rağmen böyle gösteriyordu.
Yutkundu adamcağız.
Sanki kadın hiç ıslanmamış gibi tasvir etmişti. Buna gülmek istedi, gülmedi.
İçinde tuttu, kaybolmuş pejmürde gibiydi, bundan adım kadar emindi.
Kadın gülümsedi, "Kiliseye sık sık gelir misiniz?"
Dinsiz köpek. Tanrı senin gibi ahlak yoksunu bir kulu affeder mi?
Friedrich'in cevap vermesini beklemedi, devam etti kadın. "Ah, gerçi yeni geldim kasabaya. Bu yuzden..." Sustu.
Gözleri kocaman açıldı, Bay Friedrich'e öylece bakakaldı.
"Çok konuştum, Tanrı'm!" Eliyle dudaklarına hafifçe vurdu.
Şaşırdı adam. O ince parmakları kadının vişne renginde olan dudaklarının üzerinde dururken Bay Friedrich kadının böylesine zarif oluşuna şaşırdı.
Burada hiç kimse, üst sınıf ya da orta sınıf olsun, kimse konuşmazdı adamcağızla. Şimdi, biri gelmiş onunla konuşuyordu.
"Buraya gelin Bayım." Kadın, adamın niçin konuşmadığını düşünmedi. Ya da giydiği elbiseleri görmedi.
"Sırılsıklam olmuşsunuz-" Kadın konuşmaya başlamıştı başlamasına lakin Bay Friedrich nasıl yanına böyle hızlı varmıştı, bilemiyordu.
"Size bir şemsiye vereceğim, bununla gidin evinize." Adam yüzüne tutulan şemsiyeye bir süre baktı, nereden gelmişti bu şemsiye? Daha sonra hemencecik alıp kafasını eğdi.
Konuşmak istiyordu tabii, dilsiz değildi ya Bay Friedrich, niçin konuşmuyordu peki?
Yumru vardı, sinirini bozan yutkunsa dahi inat etmiş bu yumruyu aşağı çekemiyordu.
Şemsiyeyi açmadan önce, şapkasının altından göz ucuyla kadına baktı.
Hoş bir yüzü, nahif bir sesi, iç ısıtan bir gülümsemesi.
Bay Friedrich bunların hepsini istemeden aklına bir köşeye kazıdı.
Ardından dizlerini kırıp parmak uçlarıyla Marco'nun kafasını okşadı. Bu köpek adamcağızın en iyi dostuydu ve bu dostu seven ilk insan bu kadındı.
Sonunda adam doğruldu, yeniden baktı kadına ve hafifçe kafasını salladı.
"Teşekkürler," Sesi tiz ve pürüzlü çıktığından dolayı kızardı, utandı.
Ve çarçabuk kilisenin bahçe kapısından çıktı.
xx
<33
biraz uzun oldu, kusura bakmayin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friedrich'in kambur çiçeği
Spiritualinançsız ve dinsiz friedrich'in bir gün kilisenin önünden geçmesiyle başlamıştı her şey. böylece çiçeği de açıvermişti. 260322, rinophelia