8. Bölüm

882 46 0
                                    

***
  İyi okumalar...
***

  Uçarken yolu bulamayacağımı az çok biliyordum. Kendimi iç güdülerime bıraktım. Artık kontrol bende değildi. Bu arada şu Ateş Kraliçesi olayına gelirsek bir efsaneye göre -ki bu efsaneyi bulmam çok zor olmuştu çünkü tüm bilgiler yarım yamalaktı- bir kız daha önce görülmemiş bir güçle ateşe hükmedecekti. Tarih boyunca her zaman ateşi kontrol edenler olmuştu ama çoğunlukla erkeklerdi ve kız olanlar da pek fazla yoktu. Ayrıca çok nadir bir ateş kullanıcısı ile karşılaşıyorlardı. Bir de genellikle pek güçlü olmazlardı. Yine efsaneye göre Ateş Kraliçesi doğduktan sonra hepsinin güçleri kuvvetlenecekti. Ama Ateş Kraliçesinden neden korkulduğunu bilmiyordum. Efsane daha fazla birşey söylemiyordu. Bu yüzden bunu araştırmalıydım.

Zihnimden çıkıp etrafa baktığımda sahilde olduğumu fark ettim. Yavaşça süzülerek bir binanın yangın merdivenine kondum. Aşağı indikten sonra yere atlamam gerekmişti. Deniz kenarına yürüdüğümde ayakta bekleyen Defin'i fark ettim. Omzuna dokundum. Sıçrayarak arkasını döndü ve bana doğru bir bıçak savurdu. Diyorum ben bu çocuk tehlikeli diye ! Bıçaktan kaçınıp gözlerimi devirdim. Sonra dik dik ona bakmaya başladım. "Ne o ? Erken izin mi aldın? Yoksa kaçtın mı? Gerçi seni biraz tanıyorsam kaçmışsındır." dedi. Gülerek cevap verdim "Beni çok iyi tanıyorsun. Kesinlikle kaçtım". Merakla baktığında ne diyeceğimi anlatmamı istediğini anladım. "Ateş Kraliçesi efsanesini araştırmalıyım. Müdür okula Ateş Kullanıcılarını getirmek istiyor. Ateş Kraliçesinden ne beklediklerini öğrenmeliyim ama birine soramam. Büyük ihtimalle onlar da niye korktuklarını bilmiyorlar. Benim için efsaneyi araştırabilir misin? Okulda kütüphaneye bakacağım ama birşey çıkacağını sanmıyorum. Bilgi konusunda büyük eksiğimiz var". Kaşlarını çattı. Düşünüyordu ama düşüncelerine bakmak istemedim. Nasılsa söylerdi. "Araştıracağım. Sen de kendine dikkat et. Sakın ateşten falan bahsedeyim deme. Ateş Kullanıcılarına da ulaşmaya çalışacağım. Doğduğunu biliyorlar. Belki onlardan birşey çıkar. Hem kim bilir belki Müdür onları kendi tarafına çekmeye çalışırken biz onları kendi tarafımıza çekeriz" dedi. "Tamam haklısın da bir savaş çıkarsalar sen nasıl yanımda olmayı planlıyorsun ? Gücün yok ?". Asla onu küçümsemeye çalışmıyordum. "Bilmiyorum ama istihbaratın, bu taraftaki ajanın veya sponsorun olabilirim. Ben zenginim." dediğinde kahkaha attım. Haklıydı. "Haklısın. Eğer savaş olursa hatta olmasa da sponsorum olabilirsin". Konuşmanın devamı pek önemli birşey içermiyordu. Saat 4 gibi tekrar havalandım. Bu sefer okulun yolunu biliyordum.

Okula vardığımda -hız gücümün de etkisiyle- sadece bir saat olmuştu. Saat 05.27 yi gösteriyordu. Bahçede her zamanki rutinlerimi yerine getirdikten sonra odama çıktım, üzerimi değiştirip kahvaltıya indim. İnerken de neden bir kalede yaşadığımızı sorguluyordum. Sahi ya bu kadar büyük okul mu olurdu ? Yürü yürü bitmiyor ! Bir de labirent gibi ! Neyse şimdi Kuzey zihnime falan bakar bir de onun dalga geçmesiyle uğraşmak istemiyorum. Kahvaltımı alıp bizimkilerin yanına oturdum. Ders hakkında konusyorlardı. Hiç dikkat edecek havanda değildim. Çok yorgundum ve kanatlarım ağrıyordu. Umarım bu bugünki performansımı etkilemezdi.

İlk derse geçildiği anons edildiğinde hızlı bir tempoyla bahçeye çıktık. İlk iki ders aynıydı. Dövüş ve Savunma. Teneffüste derin nefesler alarak hafif bir tempoda yürüyordum. O kadar hareketin üzerine şak diye oturulmazdı. Silah kullanma dersi için sınıfa yürürken ders programının saçmalığını düşünüyordum. Avcılık ve Silah Kullanma kesinlikle ters sıradaydı. Belki de Müdürü iki dersin yerini değiştirmesi konusunda ikna etmeliydik.

Sevgili öğretmenimiz İrlandalı bir kadındı. Bridget Ó Murchadha (Murphy) soyismini söyleyemediğimiz için Bayan Murphy veya Profesör Bridget dememizi söylemişti. Açıkçası adını düzgünce söyleyebilen tek kişi Kyle diye bir çocuk olduğu için oldukça mantıklı bir karardı. Kesinlikle 'İrlandalı Profesör' lakabından iyidir. Her neyse, açıkçası az da olsa zorlandığım tek ders bu olacak gibi geliyordu ama daha ikinci haftada olduğumuz için kesin birşey söyleyemiyordum. Dersi kazasız belasız atlattıktan sonra bir sonraki ders (Yetenek Kontrolü) için diğer sınıfa gittik. Bu arada hiçbirimiz konuşmuyorduk. Düşüncelerine bir göz attığımda çok yorulduklarını fark ettim. "Hey ! Kahve içmek ister misiniz ?" dedim. Bana garip garip baktıklarında "Sadece cevap verin." dedim. Hepsi başlarıyla onayladilar. Hızımı kullanıp kantine indim 5 kahve aldıktan sonra yine hızımı kullanıp sınıfa geri gittim. Bu sırada kahveleri ısıyla sıcak tutmayı unutmamıştım. Yine de biraz soğumasına izin verdim ki hem içmesi kolay olsun hem de şüphelenmesinler. Kahveleri hepsi memnuniyetle içti. Eh, ben de memnundum. Sabah kahvemi içememiştim.

Ders başladığında kahveler yeni bitmişti. Herkes kendi yeteneği üzerinde çalışırken öğretmen sıraların arasında dolaşıp bizi yönlendiriyordu.

"Aferin Lila, hiç fena değil."
"İyi gidiyorsun Jack, biraz daha odaklan."
"Bu muhteşem Alisha !"
"Hayır Hilal, dikkatini vermiyorsun, ah evet ! Şimdi oldu ! Aferin !"
"İyi iş Sara."
"Biraz daha dikkatli Melissa"
"İyi görünüyor Rüzgar, sakın kontrolü kaybetme!"
"Çok iyi Alef, Aferin!"
"Başarılı, Doğu."...

Ve böyle devam etti. Ders benim için sıkıcıydı çünkü sudan buz bile oluşturabilirken -bunu burada yapamazdım çünkü yaparken ateş gücümü kullanıp ısıyı düşürüyordum- basit bir daire oluşturmak sıkıcı geliyordu. Daireyi büyütüp bir kar tanesi şekli vermeye başladım. Evet, böyle daha iyiydi. En azından daha uğraştırıcı birşeydi.

Sonunda ders zili çaldı. Sınıftan ilk çıkan bendim. Bunaldım artık, oh be dışarıda hava varmış! Gerçi okulun içindeyiz hala ama.. Olsun. Bugün resmen geçmek bilmiyordu. Neyse ki öğle arasına çıkmıştık. Yemek yedikten ve bolca sohbet ettikten sonra Gastronomi sınıfına girdik.

Geçen hafta üzümlü mısır ekmeği yapmıştık. Bu hafta ise muzlu pudingli pasta yapacaktık. Pasta yuvarlak, tek kişilik olacaktı. Puding tam ortadaydı ve bu haliyle kek kase olarak kullanılmış gibi duruyordu. Ders 2 saatlikti ve en uzun dersimizdi. Haftada bir olmasına şaşmamalı. Sonunda ders bittiğinde herkes kendi tatlısını yemiş sonra da dağılmıştık. Gün çok yorucuydu ve kesinlikle uyumalıydım. Çocuklara odaya çıkacağımı söyleyip ayrıldım. Üzerimi değiştirip yatar yatmaz uykunun tatlı kollarına çekildiğimi hissettim. Gerisi boşluk... Ve bolca rüya...

***
Merhaba,

Uzun zamandır yazmıyorum ve sanırım bir yıl olmuş. Sonunda bölüm yazabildiğim için çok mutluyum. Bu kitabı çok seviyorum ve devam edememek beni çok üzmüştü. Umarım bu uzun araya rağmen okursunuz. Gerçi hala daha bu kitaba bakan olduğundan şüpheliyim.

Sonraki bölümlerin en kısa zamanda gelmesini umuyorum. Yani planlarım o yönde ama hayatta ne olacağı hiç belli olmuyor. Ve biraz kontrolcü olduğumu kabul ederek söylüyorum ki bundan hiç hoşlanmıyorum.

İyi ve mutlu olmanız dileğiyle, görüşürüz...

Ateş KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin