18. Bölüm

378 21 0
                                    

***
Medya: Alef'in doğum günü pastası

Yeni bölüm ! Tekrar merhaba.
İyi okumalar...
***

   Günlerden Çarşambaydı. Haftasonu kızlarla bütün hazırlıkları tamamlamış ve balo salonunu süslemeye geçmiştik. Birkaç detay dışında herşey hazırdı. Ben de sonunda Defin'i görebilmenin verdiği merak ve rahatlıkla onu takip ediyordum. Uzun zaman olmuştu. İki hafta bana göre uzundu.

  Giriş katında ne işimiz olduğunu sorgulamama fırsat kalmadan bahçeye çıkmış oradan da ormana ilerlemeye başlamıştık. "Ne yapıyoruz ve neden iki haftadır hiçbiriniz yoksunuz ?" diyerek hesap sormama bile cevap vermeyince konuşmaktan vazgeçmiştim.

  Dağın tepesine çıktığımız için şaşkın, yorgun ve sinirliydim. Aptal çocuk, ben uçabiliyordum, yürütmek nedendi yani ? Sinirle ona döndüğüm esnada gözlerime bir şey bağlayınca öfkeli bir çığlık atıp ayağımı dizine geçirmiştim. Diz kapağı da acıyan yerlerdendi nihayetinde. Özellikle de kırılırsa. Sanırım cidden kırmıştım.

  Karan ağaçların arasından çıkıp kahkaha atınca refleks olarak belimdeki bıçağı çıkarıp ona doğru fırlatmıştım. Hemen ardından gözüme tam bağlanmamış şeyi de çıkarıp atmıştım. Farketmediği için bıçak Karan'ın bacağına saplanmıştı. O da acıyla bağırdığı için olsa gerek ardından Mavi, Su, Ateş, Doğu, Melisa ve Kuzey çıkmışlardı. Hepsine ters bir bakış atıp "Ne oluyor burada !?" demiştim. Bana cevap veren olmamıştı. Çünkü Defin'in tahmini olarak kırık dizi ve Karan'ın bacağındaki bıçak ile ilgileniyorlardı.

  Paniklemelerini umursamıyordum. Tamam, çocuklara üzülmüştüm ama hak etmişlerdi bir noktada. İki hafta ya ! Ne kadar kırıcıydı. Hem konuşmuyorlar hem de benden kaçıyorlardı ! Tabi ki üzülmüştüm. Kimse arkadaşı tarafından görmezden gelinmek istemezdi ki.

  Mavi bana bakıp eline telefonunu aldı ve kulağına götürdü "Sara, buraya gelir misin ? Defin ve Karan yaralandı." dedi. Çıldırmıştım. Nasıl ya !? O cadıyı elime geçirirsem yaşatmazdım ! Kapattığı ve cebine koymak üzere olduğu telefonu bir anda bana doğru uçmuştu. Telefonu havada yakalayıp elimde tuttum. Mavi'nin gözlerinin içine bakarken avucumdan çıkan ve elimde duran telefonu yakan ateşi hissediyordum. Ona daha sonra telefon alırdım. Şimdi çok sinirliydim ve kendimi tutmam gereken biri yokken rahat olabilirdim.

  Mavi'nin gözlerindeki kırgınlığa bir an için üzülürken içimden yükselen ve yıllardır duymadığım sesi duydum. Bunu hak etmişti. Umursama. Hatta onu da yak ! Arkadaşının gözünün içine baka baka düşmanından yardım istemek de ne demek oluyormuş !? Sanane demek istiyordum. Bu ses yüzünden ortaokulda başıma gelmeyen kalmamıştı. Her gün sinir krizi geçirip insanlara saldırmamın baş suçlusu oydu.

  Derin bir nefes alıp Mavi'ye baktım. "Yeni telefon alırım." dedim. Bana inanamıyormuş gibi bakıyordu. Arkamdan Sara'nın sesini duyunca yüzümü buruşturdum. Kızın sesi bile sinir bozucuydu. Önce Definle sonra da Karanla ilgilenmişti. Hemen ardından bana dönerek "Ayın kaçındayız ?" diye sordu soğukça. Rahat bir tavırla "21 Aralık." dedim. Bir anda kafama dank etti. Bugün benim doğum günümdü ! Unutmam normaldi. Doğum günümü kutlamazdım. Umurumda değildi. Hiç olmamıştı ki.

  Mahcup bir halde çocuklara baktığımda Su alaycı bir ifadeyle "İyi ki doğdun, desem mi bilemedim." demişti. Gülerek "Demesen daha iyi." dedim. Defin ve Mavi gelip sarıldılar. Karan bana büyüttüğü gözleriyle bakarak "Geleceğim ama yine öldürme, tamam mı?" deyince gözlerimi devirip ürkütücü bir sırıtmayla "Söz veremem." dedim. Sahte bir çığlık atıp bayılma numarası yaptı. Sonra da kalkıp yanıma geldi.

Ateş KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin