namjin"namjoon ya derdin ne acaba? saat gecenin üçü kapımda ne işin var?" sesi kulağıma kesik kesik ulaşıyordu ama karşımdaydı biliyordum.
kapı açıktı, ben dışarıda o içerideydi. kısık sesle konuşmaya çalışıyordu ama aynı zamanda da bana bağırıyormuş gibiydi. çok mu sarhoştum acaba çünkü mantıksız şeyler düşünmeye başlamıştım.
"seninle bir şey konuşmam lazım." dedim. sesim kayık kayıktı. kendim bile anlamakta güçlük çekmiştim.
"sarhoş musun?" dedi birden yumuşayan sesi ile. beynim algılamakta güçlük çekiyordu. durmadan bana konuşsun isteyebilirdim ama biraz daha konuşursa da dudaklarına yapışabilirdim.
"sanırım." dedim ve güldüm. "olabilir yani, bilmiyorum." diye de devam ettim ve onun kolumdan tutup beni içeri sokarak sürüklemesine izin verdim.
kokusu bile beynimi daha çok uyuşturmaya müsaitken beni odasına doğru sessiz olmaya özen göstererek sürüklemesi bünyeme hiç iyi gelmeyebilirdi.
odasının kapısını açtı ve beni içeri soktuktan sonra arkadan kapatıp bedenimi yatağına resmen fırlattı.
acaba benden nefret mi ediyordu? beni sevmiyor muydu? mal gibi doğa yürüşü saçmalığı attığım gün gayet de güzel anlaşmıştık hatta bir ara bana o kadar uzun bakmıştı ki belki demiştim ama sonraki günler çok da hoş değildi.
"seokjin." dedim inleyerek. tam kapıdan çıkıyordu ki başını çevirip bana baktı. başım yastığa gömülü dudaklarım öne doğru çıkmış bir şekilde onun pürüzsüz yüzünü izliyordum.
"eşim olsana." dedim. önce kaşları çatıldı, sonra da kademe kademe havalandı. "ne?" diye bir nida bıraktı dudaklarından.
"balo eşim." dedim. kaşları düz bir hali aldı ama sonra tekrar çatıldı ve odadan çıktı. taehyung'a dengesiz diyorduk ama seokjin de onun kadar dengesizdi.
bir gün okulda yan yana otururken saçlarımı okşuyor, diğer gün bana deymemek için elinden gelen her şeyi yapıyor, bir başka gün suratımı uzun uzun izliyor, öbür gün ise yüzüme bakmıyordu.
taehyung'la seokjin birinci sıra için kesinlikle kapışırlardı konu dengesizlik olunca.
onu birinci sınıftan beri tanıyordum. hepimiz daha çok ikinci sınıfta yakın olmaya başlamıştık ama biz seokjin ile birinci sınıfta da ara ara konuşurduk. zaten yoongi taehyung ve o çocukluk arkadaşıydı, ben de aralarına karışmıştım daha birinci sınıfta. sonra diğerleri yavaş yavaş dahil olmuştu işte.
odaya geri geldiğinde elinde bir bardak su ve limon vardı. beni ayıltmaya çalışacağını anladığımda mızmızlandım.
"ya seokjin," dedim derin bir sesle. "ayılmak istesem içmezdim. bak, ayılırsam şimdi sana söylemek istediklerimi söyleyemem." dediğimde elindekileri yatağının yanında duran komodine bıraktı ve öylece yüz üstü yatan bedenimin yanına, yatağa oturdu.
"ne diyorsun namjoon gerçekten?" dedi. "eşim olacak mısın?" dedim önce ve gözlerine baktım ama gözlerimin şekli yüzünden başıma bir ağrı saplandı ve suratımı buruşturdum.
"hadi doğrul biraz." dedi ve kollarımdan iki yana tutarak beni doğrulttu, ona destek olarak sırtımı yatak başlığına yasladım.
"eşim." dedim onun yüzüne uzanıp elimle yanağını kavaryarak. şaşkınca bana baktı başta ama bir şey yapmadı. "olacağım." dedi ama anlamadığım için biraz yaklaştım ona. "ne?" dedim cidden sormak için. "olacağım, eşin. balo eşin." dedi ve uzaklaştı. böylece elim de kucağıma doğru düştü.
"seokjin." dedim tekrar. ismini söylemeyi seviyordum. onu seviyordum zaten. yani, bunun ötesi var mıydı, bilmiyordum; bir açıklaması var mıydı, onu da bilmiyordum. o yüzden sadece onu seviyordum işte. bir tek onu.
"namjoon?" dedi sorarcasına. "aslında bu kadar içmek istememiştim." dedim. "kiminle içtin sen?" dedi seokjin de anında. "yoongi." dediğimde kaşları çatıldı tekrar. "çok içiyor o da bu sıralar." diye mırıldandı kendi kendine.
"onun evinde içiyorduk, sonra jimin aradı. şimdi jimin yanında herhalde. bilmiyorum ne oluyor? jimin gelince ben gittim." dedim. konuşup duruyordum.
"jimin mi geldi? ikisi yalnız mı şu an?" dedi şaşkınca. başımı salladım dudaklarımı büzerken. kısaca, çok kısa dudaklarıma baktı.
"taehyung'la jungkook bu sabah öpüşmüş." dedim. daha çok şaşırdı. "jimin söyledi, ben çıkmadan önce yoongi'ye." diye de devam ettiğimde öne doğru eğilip başımı seokjin'in göğsüne yasladım.
"bu dramalardan yoruldum ama ben de koca bir dramanın içindeyim." dedikten sonra boş boş sarkan kollarımı da seokjin'in ince beline doladım.
"seokjin." dedim inler gibi. "ben seni seviyorum." diye de devam ettim. bir süre ondan ses gelmedi. kabullenmek üzereydim, cidden kabullenecektim. belki de sızıp kalacaktım ama yine de başımı kaldırmayacaktım fakat seokjin parmaklarını çeneme atıp başımı kaldırttı.
"namjoon." dedi yüzü yüzümün önündeyken. "cidden seviyorum seni, bir şey söylemek zorunda değilsin beklemiyorum da ama," dudakları ile kesti cümlemi.
hareket etmeye başlaması da uzun sürmedi, yumuşak ama şehvetli bir öpücük devam ederken aramızda elleri sırtımı buldu, benimkiler zaten belindeydi.
sesli bir şekilde ayrıldıktan sonra yüzüme baktı. "ben de namjoon. ben de seni seviyorum." der demez tekrar öptü dudaklarımı.
midem öyle bir kasıldı ki uzun zamandır boş olan bir yerimin dolduğunu, bütün duygularımın tekrar canlandığını hissettim.
yavaşça yatağa uzandık ve yan yana yatarken gözlerinin içine bakıp uykuya dalmanın keyfine varmak istedim.
sadece yoonmin çiftini üzüp herkesi bir bir mutluluğa ulaştırırken çok da eğlenmiyorum arkadaşlar, sandığınızın aksine.
şaka. eğleniyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dive into you
Fanficinsanlara dokunamayan jungkook ve akustikofobisi olan taehyung. kim taehyung & jeon jungkook| @bennyburnday'e ithafen. ©muudita 2022