Eski travmaları atlatmadan yenilerinin eklenmesi kadar hayat acımasızdı. Aslında, acımasız olan hayat değil, insanlardı. Bu travmaları yaratan insanlardı. Neden hayatı suçluyorduk? Hayatı zorlaştıran insanoğlu değil miydi?
Bunları düşünmekten kaçıp yine kendine duvarlar örmüştü. Duvarların içine sıkışmış kalmıştı. Duvarlar etrafını sarmış onu boğuyordu. Duvarlar artık üstü üstüne geliyor, dar bir ortamda boğuşuyordu. Kendi iç dünyasında ki, dar duvarlarla savaşmaktan klostrofobisi ortaya çıkmıştı.
Üzüntüsünü göstermemek için, iç dünyasında ki yarattığı duvarlar artık onu boğuyordu.
Ama bu sefer zorundaymış gibi hissediyordu. Kendi hafif yükünü düşünüp acı çekmesini istemiyordu. Bencillik yapıp çevresinide üzmek, bu iç dünyasında ki boğuşmasına onları eklemek istemiyordu.
Çiğdem, onu tanımıyordu. ismini bile bilmiyordu. Yatakta dönüp dolanmış, sürekli ismini bilmediği kızı düşünmüştü. Kaç yıldır bu işkencede acı çekiyordu.
Düşüncelerinden bir farklı düşünceye atlıyordu. Kahvaltı sofrasına krep hazırlarken diğer kadınları nasıl kurtaracağını düşünüp duruyordu. Çareleri, çözümleri düşündü.
Polis? Olanları gördü.
Medya? Eğer medyadan duyurursa, Oğuz'ların, ortada kanıt bırakmamak için kadınları öldürmesinden korkuyordu. Onları ya ortadan kaldırırsa? Diye düşüncesi yüzünden, emin olamayıp bu şıkkı da elemişti.
Çözümünü elbet arkadaşları ile bulacaktı.
Bir ileri, iki geri tavada spatula ile krepi oynatıyordu. Krepin paramparça olduğunu fark ettiğinde ocağın altını kapatıp, kendini miniş dokunuşla tokatladı. ''Kendine gel.''
Masaya tabakları yerleştirdiğinde, misafir odasının kapının açıldığını duydu. Kızın uyandığını anladığında, düşüncelerini kenara attı ve yüzüne maske yerleştirdi.
Kocaman gülümsemesiyle mutfaktan çıkıp kızın önüne geçti. ''Günaydıııınn!'' dedi sevinçle
Çiğdem, karşısında ki kızın sevinçli haline şaşırmıştı. Pozitif enerjisini gördüğünde tebessüm etti. ''Günaydın,'' dedi yeni uykudan uyanmış boğuk sesiyle.
Derin, kızın sırtından yön verip masanın baş ucundaki sandalyeye oturtturdu. ''Bugün sen baş köşedesin.'' Baş köşede genellikle annesi olurdu ama ailesini tanıması için masanın baş köşesine oturtmaya karar vermişti.
''Diğer günler, benim yanımda oturursun, '' diyerek kızın yanındaki sandalyeye geçip oturdu. ''Genellikle benim yanımda oturan abimdir. Onu yanımdan kovdum, anlık oldu.''
Çiğdem, Derin'in sempatisine kocaman gülümsemeyle karşılık verdi. Derin, gülümsemesine duygu dolu gözlerle baktı. Çok güzel gülüyor. Hep gülmeli diye düşündü. Çiğdem, yaşadığı bir o kadar acıya rağmen en büyük gülümsemesini sunmuştu. Derin ise bu gülüşüyle sevinmişti.
''Bu arada ismin nedir? Seninle tanışamadık. Ben, Derin.''
Çiğdem, Derin'in ismini biliyordu. Ortama ayak uydurmaya karar verdi. ''Bende Çiğdem. Memnun oldum.'' Kafasını kapının önündeki çantalara çevirdi. Çatık kaşlarla ona baktı. Derin, Çiğdem'in nereye baktığına bakıp konuştu. ''Tatile gidiyoruz!''
''Ne?'' Çiğdem, şaşırmıştı. Derin, gece 4'ten sonra uyuyamayıp, bavul hazırlamıştı. Kafasından mükemmel bir tatil planı yapmıştı. ''Sen, ben, Akgün ve Aras. Birlikte tatile gideceğiz,'' dedi ellerini vurarak. ''Aslında Naz'ın da gelmesini düşündüm. Ama onun okulu ve yks'si var. Onla da başka zaman gideriz. Bu seferde ödül tatili olur,'' diye devam etti Derin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ev: Sinestezi
Teen FictionSeni yazdım bu şarkıya. Etrafında dönen melodileri döktüm bestelerime. Bana hissettirdiğin rengi çizdim kağıda. Sen benim mavim ve melodimsin Derin'im... ⌂⌂ Sadece babalarımızın yaptıkları kötülükleri düzeltmek istedim. Neden bunun bedeli ağır oluyo...