Piştt...
Ben geldim. Ve elbette hoş geldim. Nasıl gidiyor hayat? Benim için yorucu ve çok yorucu günler. Ama sizinle olduğum her an tüm yorgunluğum bitiyor. Yazmak ve paylaşmak için inanılmaz bir istek duyuyorum. Bu aralar sürekli sorulan bir soruyu size yöneltmek istiyorum. Basılı kitap mı, yoksa buradan yazmak ya da okumak mı? Ben açıkçası bu platformda olmayı tercih ediyorum. Anlık olarak gelen minnoş yorumlar basılı kitaplarda olmuyor. Yazıyorum ve bitiyor. Kimin ne düşündüğünü ya da beğenip beğenmediğini basılı kitaplarda bilemiyoruz. Burada öyle mi? Tatlişlerimin isteğine göre bir sonra ki bölümü şekillendirebiliyorum. Ve bu inanılmaz bir his. Ay tamam kızmayın sustum. HAdi bölüm ile baş başa bırakıyorum sizi.
Klasik...
Ne Diyoruz?
Keyifli ve bol yorumlu okumalar tatlişlerim...
@seraheylul Bu bölüm senindir minnoş tatlişim
"Ağlama pamuğum bir şeyim yok. Sadece ayağım burkuldu." Ben anlatıyordum ama o hala ağlıyordu. Ellerimle yaşlarını siliyordum ama o yenilerini yolluyordu yanaklarından aşağı.
"Yapma pamuğum üzme kendini. Sen kızını bilmiyor musun? Sakarım işte. Hadi aşkım ağlama ciddi bir şeyim yok." Biraz biraz sakinleşti. Ama yine gözleri buğuluydu annemin. Sonra fark ettim Barış'ın önünde bunları yaşadığımızı, kafama dank etti. Tanımadığım bir adam şu an hayatımın tam ortasındaydı. Özelime girmişti. Kimse bilmiyordu annemin bu durumunu. Kenan amcanın bile haberi yoktu. Hiç bir zaman annemi o duruma düşürmek istememiştim. Arkadaşlarım eve gelmek istediklerinde hep bir bahane bulur engellerdim. Annem benim özelimdi ve daha yarım gündür tanıdığım adam benim özelime şahit olmuştu. Kesinlikle bu utanma değildi? O kadar farklı bir duyguydu ki... Annem bir gün iyi olacaktı. Buna cani gönülden inanıyordum. Evet, şuan da elimden gelen bir şey yoktu. Sadece özel fizyoterapistler tutmuş günlük olarak egzersizlerini yaptırmayı karşılayabiliyordum. Bir de sevgimi gösterebiliyordum. Ama annemin yurt dışındaki tedavisini yaptıracak ve annemin eskisi gibi neşe dolu sesini duyabilecektim. Sırf bu yüzden bu halini kimsenin görmesini istemiyordum. Akıllarında bu halinin kalmasını istemiyordum. Yıllarca savaş verdiğim özelim, şimdi Barış'ın gözleri önündeydi. Kafamı ondan tarafa çevirip bakmaya cesaret ettiğimde gördüğüm gözlerde acıma duygusunu göreceğim diye ödüm kopmuştu. Ama bakışları en ufacık bir duyguyu ele vermiyordu. Sadece şaşkınlıkla bize bakıyordu. Cesaretimi toplayıp
"Barış Bey benimle ilgilendiğiniz için teşekkür ederim. İsterseniz daha fazla sizi meşgul etmeyelim". Sanki bir rüyadan uyanmışçasına silkelenip
"Seninle konuşmamız gereken konular var. İstersen içeride konuşalım" deyip yanıma gelip elini uzattı.
"Yardım edeyim" dedi uzattığı ele kendi elimi bıraktım gözlerine bakarak. Ellerim sırılsıklam olmuştu anında. Ben biraz çekinmiştim elimin ıslak olmasından. Çekmeye çalıştım ama ellerimi kenetlemişti kendine. Elini belime doğru atınca, ancak bıraktı. Şu durumun bir tabiri olsa sanırım "yıldırımlar yağdı" üzerime demek en doğrusu olurdu. Garip bir durumdu ikimiz içinde. Yavaş adımlarla onun yönlendirmesiyle mutfağa geçip sandalyeye de oturmama yardım etti. Önce kolunu masaya koydu kafası aşağıda göz temasından kaçındı. Bense ne söyleyeceğini merakla bekliyordum. Derin bir nefes aldı ve kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Bakışlarımız birleştiğinde benim kalp atışım tavan yaptı saçma bir şekilde. O ise hiç bir duygu belirtisi göstermeden karşımda bana bakıyordu.
"Bu durumdan babamın haberi yoktu değil mi?" İşte zurnanın zırt dediği yer. Tahmin etmeliydim böyle bir konunun geçeceğini. Ama bu kadar da damdan düşer gibi böyle soru sorulur muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKAR KIZIMIZ
General FictionMinnoş bir kızın sakarlıkları yüzünden başına gelebilecek en güzel şeydi aşk. Elif ve Barış'ın inanılmaz hikayesinin satır aralarında buluşalım...