"Senin yüzünden yalan söyledim." dedim sinirle.
Mekandan Atlas'ın kucağında çıkıp arabaya bindikten hemen sonra hocama kısa bir mesaj atmıştım. Masaya döndüğünde bizi bulamayacaktı ve hâliyle garsonlardan birine soracaktı, aynı masada oturduğunuz adam karşısındaki kadını kucağına alıp çıktı gibi bir cevap alması hiç hoş olmazdı. Masadan kalkarken bileğimi burkup acı çektiğimi, yürüyemeyecek durumda olduğum için Atlas'ın beni kucağına aldığını söylemiştim ve haber veremediğimiz için özür de dilemiştim.
İnanmış olacak ki hemen arayıp durumu tam olarak öğrenmiş ve dinlenmem gerektiğini söyleyip telefonu kapamıştı.
Şimdi de Atlas'ın evindeydim.
Bana cevap vermeyince ayaklanıp tam karşısında durdum.
"Derdin ne senin?"
Hâlâ ifadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu ve bu hiç olmadığı kadar sinir bozucuydu.
"Derdin ne amına koyayım? Sırf evine yerleşmediğim için bir idiot gibi davranıyorsun, sana karşıma çıkma diyorum, gelip karşıma oturuyorsun ve metaforlaştırdığımız sen hakkında konuşup onu savunuyorsun."
Sesim sonlara doğru giderek yükselirken ona bir adım daha attım, şu an nerdeyse dipdibeydik.
"Matiz, sakin olmanı bekleyeceğim."
Aramızdaki ellerimden birini kaldırıp göğsüne vurdum, gücüm karşısında asla etkilenmemiş olduğunu bilmeme rağmen kendimi rahatlatıyordum.
"Şu an benim sakin olmamı bekleyeceğine o sikik kitapçıda kendini sakinleştirip konuşsaydın her şey çok başka olabilirdi."
Yutkundu.
"Sen," diye bağırdı bir anda. "sırf evime yerleşmediğin için mi böyle davrandığımı sanıyorsun aptal?"
Bir anda bağırması beni şaşırtsa da korkmamıştım ve asla geri adım atmayacaktım.
"Bana bir daha asla hakaret etme."
Her iki kolumu da kavrayıp beni hızla kendine çekti, göğüslerimiz birleşmişti.
"Konumuz sana hakaret ediyor olmam mı çocuk?" dedi az öncekine kıyasla sakin bir sesle.
"Senden nefret ediyorum." dedim tek nefeste.
Sinirden bayılacakmış gibi hissediyordum.
"Bana bayılıyorsun."
Söylediği şeyin doğruluğunu bir kenara bırakıp "Madem sinirlendiğin şey buraya yerleşmemem değildi, neye sinirlendin o zaman?" diye sordum.
"Masada da söylediğim gibi ufaklık, kurduğun bir cümleye sinirlendim."
Haftalardır o anı düşünüp ikimizin de cümlelerini bir an olsun aklımdan çıkarmamıştım ama asla Atlas'ın kurduğum bir cümleye sinirleneceğini düşünmemiştim.
Kaşlarımı çattım.
"Ne cümlesi?" dedim.
"Beni tanımadığını iddia ederek kurduğun cümleden bahsediyorum, ufaklık."
Mümkünmüş gibi kaşlarımı daha çok çattım.
"Evet," dedi benden bir cevap alamayınca. "buna çok sinirlendim. Buraya taşınmamanla alakalı sunacağın bir sürü mantıklı nedenin vardır belki de. Bunları düşünmeden sana bana taşın tarzı bir cümle asla kurmazdım. Senin nedenlerin varsa benim de hepsi için çözümlerim vardı, ufaklık."
Sakin bir şekilde onu dinliyorken ellerimi üst kollarına yerleştirdim. Hafif eğilip beni kucağına alınca beklemeden bacaklarımı beline doladım.
Sağ koluyla ince belimi iyice kavradıktan sonra biraz ilerdeki koltuğa oturdu, ben de hâliyle kucağındaydım.
"İşte," diye mırıldandı. "senin yerin burası."
"Bana bok gibi davrandın." dedim, sesim az önce bağırıp çağırmamışım gibi sakindi.
Parmaklarını saçlarımda hissedince gözlerimi kapattım, bu inanılmaz huzur veriyordu.
"Sana asla bok gibi davranmam, küçük."
Omuzlarımı silktim. "Ama davrandın."
"Bana sunabileceğin onlarca nedenin varken beni tanımadığını öne sürdün, beni tanıyabileceğin kadar zaman tanıyor olmamı bile göz ardı ettin ufaklık." dedi, o da fazla sakindi.
"Seni çok özledim." diye mırıldandım.
Evet, bunu asla yapmazdım. Evet, bunu asla söylemezdim. Evet, buraya gelirken ona deli gibi bağıracağım bir sürü senaryoyu zihnimde canlandırmıştım. Evet, az önce göğsünü yumrukluyordum.
Şimdiyse kucağındaydım ve onu çok özlediğimi söylüyordum, harika.
Bana uzun gibi gelen bir süre boyunca Atlas'ın kucağında öylece oturmuştum. Ellerini saçlarımdan ve belimden tek saniye bile çekmemiş, sessizce benimle ilgilenmişti.
İçime derin bir nefes çekince saçlarımdaki eli duraksadı ve hemen sonra çenemi kavradı. Yumuşak hareketlerle kafamı kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı.
Sikeyim, bu kadar çekici olması imkansızdı.
Onun kucağındaydım.
Bir eliyle belimi kavramıştı.
Diğer eli çenemdeydi.
Alttan alttan ona bakıyordum.
Ve tüm bunlara özlem ekleniyordu.
Siktir.
Gözlerini kısıp ağır hareketlerle baş parmağını dudaklarıma sürttü.
Bakışları dudaklarıma kayınca yutkundum.
Yutkundu.
"Matiz." dedi olukça kısık bir sesle.
Dudaklarıma baskı uygulayan parmağı küçük bir hamleyle ağzımın içine aldım, dilimi etrafına sarıp kısa bir süre boyunca emdim.
"Hassiktir."
Atlas'tan duyduğum ses bile beni delirtmek için yeterli bir nedendi.
Tek hamlesiyle yerlerimizi değiştirdi. Koltukta yarı uzanır bir vaziyetteydim ve Atlas bacaklarımın arasındaydı.
"Seni çok özledim, küçük."
Üstüme biraz daha eğilirken kurduğu cümlenin içinde şehvet barındırdığı kadar sevgi de barındırdığını iliklerime kadar hissediyordum.
Evet, Lana light of my life, fire of my loins* derken tam olarak bizden bahsetmişti.
ozlendik mi???
ben atlas ve matiz'i cok ozlemisim...
dun biten sinavla buyuk bir rahatlama yasadim, yeni bolumleri daha fazla beklemenize gerek yok sanirim
*= hayatimin isigi, kasiklarimin atesi
her neyse
kendinize iyi davranin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore ||daddy issues
Short Storykurtarıcı, avcı. Ageplay yok, ciddi bir yaş farkı barındırıyor. Şiddet, argo, cinsellik var. Rahatsız olanlar uzaklaşsın.