3

819 29 9
                                    

tanrısal bakış açısı;

nora gözlerini fakültede gezdiriyordu, öğrencisini arıyordu. onu bildiğini ve yüzünün nasıl bir hal aldığını görmek istiyordu.

hem öğretmenine orospu muamelesi yapmıştı, hem de onun özel hayatına dahil olup bilip bilmeden konuşmuştu.

öğrencisi yazdığından beri içinde bir şüphe, endişe vardı zaten. dediği gibi bir başkasının onun gerçek halini öğrenmesini istemiyordu, çünkü o bunu herkesten saklıyordu.

özel hayatı ondan başka kimseyi ilgilendirmiyor diye düşünüyordu çünkü kendisi başka birinin hayatıyla hiç ilgimenmezdi ya da karışmazdı, buna en yakınları da dahildi.

evet, öğrencisi haklıydı. vücudunun çoğu yerinde dövmeleri vardı ve bunu her fakülteye geldiğinde gizliyordu. ya uzun kıyafetler giyip bedenini saklıyordu ya da kapatıcı makyajlar yapıyordu bedeni için. çünkü Türkiye'de dövmeli öğretmenlerin kabul görülmeyeceğini, aksine öğrencilere kötü örnek olacağını düşünüyordu çoğu insan. profesör de buna boyun eğip, vücudundaki dövmelerini saklıyordu, birçok şeyi sakladığı gibi.

öğrencisinin gidip birine anlatacağını düşünmüyordu ama bazen aptal olup boşboğazlık edebilirdi, tek çekincesi buydu.

birileri öğrense sonra ne olurdu bilmiyordu ama pek kıymetli profesörlük onun umrunda değildi.

tek istediği hayatını yaşamaktı, ya da yaşayamadığı hayatı hayalleyip öyle sürünüp gitmekti.

sonunda 806 nolu dersliğe girmişti, ders coğrafyaydı ve dersliğin en arkaları da dahil olmak üzere sınıf dolmuştu.

profesör girer girmez yüzünde bir gülümseme oluşturmuştu. bu samimi değildi ama öğrencileri için değildi bu samimiyetsiz gülüş, hayatın ona dayattıklarınaydı.

sesler yavaş yavaş azarlırken profesör yoklama kağıdını alıp elden ele ulaştırmalarını istemişti, sorumsuz öğrencilerine bir de kalem vermişti. bazılarının kalemi bile getirmeye değer görmedikleri bu derslerde kalem krizi yaşamak istemiyordu genç kadın.

o sırada gözleriyle hala derslikte o öğrencisini arıyordu ama olmadığını fark etmesi yaklaşık 10 dakikasını almıştı.

kağıt elden ele dolaşırken bilgisayarını açmış ve tahtaya bağlanmıştı, anlaşılan o ki bugün sadece slayttan işleyecekti derslerini.

yavaş yavaş konulara dahil olup ders anlatırken kadın, sınıfın arka kapısı orta düzeyde bir sesle açılmıştı. kadın gelen kişiye hiç bakmadan dersine devam ederken çarpan kapı sesi yüzünden gelen kişiye çevirmişti gözlerini.

gelen öğrenci burak'tı ve geldiğini profesöre belli etmek istercesine kapıyı sert bir şekilde kapatmıştı.

genç profesörün tek bir kuralı vardı, eğer ki derse geç kalmışsa biri sessizce içeriye girip kendine en yakın boş yere oturup, sınıftaki diğer öğrencilerin dikkatini dağıtmamasını istiyordu. en başından beri tek kuralı buydu, diğer profesörler gibi derse geç kalanı almamazlık yapmıyordu. aksine elinden geldiğince öğrencilerine iyi davranıyor, kendince kurallarını esnetiyor, tolere ediyordu.

çarpan kapı yüzünden neredeyse tüm sınıfın kafası arkaya dönerken genç kadın kaşlarını çatmış, kendisine sırıtarak bakan çocuğa kızıyordu.

"çık dışarıya." diye ses yankılandı koca derslikte. gerçekten sinirlendirmişti profesörü.

herkes şaşkınca ikiliye bakarken, hatırlayanlar hocalarının bu konuda ne kadar titiz olduklarını biliyorlardı. daha önce de bir öğrenci bu şekilde derse girmişti ama profesör kabul etmemiş, iki dersine almamıştı o öğrenciyi. iki derse almaması ve artı olarak o gün geç gelip sınıfı rahatsız etmesi, yani üç kez hocanın dersine girememesi neredeyse dersi alttan almak demek oluyordu. çünkü profesörün herhangi bir dersine tekrar girmemesi, yani 4 kere olmaması o dersi alttan alması ve profesörün eline düşmeleri demek oluyordu.

teacher's painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin