tanrısal bakış açısı;
kim düşünürdü ki bir öğretmenin yıllarca emek verip, en sonunda mesleği eline aldığında yaşayacağı zorlukları? kimsenin bu konuyla ilgilenmediği o kadar belliydi ki, öğrenciler öğretmenlerini tiye bile almıyorlardı. öğretmenlerinin dramlarından beslenen bir avuç çocuklardan başkası değildi onlar.
kimsenin hayatı bu kadar basit olmamalıydı, kimse birinin hayatına bu denli burnunu sokmamalıydı. sizin çiçek açan bahçenizde bazıları umutlarını gömüyordu sadece.
nora suçlamalardan sonra rektör tarafından derslerden uzaklaştırıldığı bilgisini alınca odasından çantasını almıştı sadece. istisnasız odasını kilitleyen bu kadının içeride özel hiçbir eşyası yoktu, sadece mahremiyete önem veren biriydi.
kapıda dururken burak'ı görmüştü. az önce elinde tuttuğu telefona tekrar sarıldı, mesaj kısmına girip burak'ın diğer numarasına mesaj atmıştı.
onun buradan gitmesini istemişti, çocuk biraz ısrar etse de sonunda boyun eğip uzaklaşmıştı koridordan.
o çocuğun tekrar odasına girmesi işleri çok daha kötüye götürecekti, bunu göremiyordu çocuk.
birkaç dakika sonra çıkışa doğru yöneldi ve fakülteden çıkıp otoparka gitmeye başladı. bir an önce buradan gitmek istiyordu.
sinirliydi ve ruhu acı içinde kıvranıyordu. böyle zamanlarda aklından çok çılgın planlar geçerdi, bedeniyle öderdi cezalarını.
kurak topraklarda susuz kalmış manevi hasarlar almış ruhunu yatıştırırdı bu cezalar sayesinde. eğer ki onlar olmasaydı çoktan toz olup gitmişti çünkü acı çeken bir insana ne vaat ederseniz edin acısı asla dinmezdi. pişmanlık havuzundan bir yudum su içseniz içiniz yanardı. bu büyük yangını söndürmek nora için yıllardır daha kolaydı. içindeki yangını söndürmek adına bedenini yakardı, kolay olan yol buydu.
evine vardığında üzerinde büyük bir yük vardı; altında ezildiği, yok olduğu. ufalanıp ezildiği.
ellerini kafasına koyup şiddetlenen migrenine sövüyordu. tüm hayat kalitesini düşüren lanet hastalığı her zaman canını yakardı. baş etmek zorunda kaldığı beyninin içindeki sanrı asla susmaz onu rahat bırakmazdı.
masaya doğru ilerleyip migren ilacını ağzına attı su şişesinin kapağını açarken, canını en çok bu yakardı çünkü kafasının içinde dönen şeyleri severdi, hastalığı ise beynine hedef alıp onu güçsüzleştirirdi. duygu, düşünceden mahrum kalıp bomboş bir insana dönüşürdü. acı yüzünü buruşturur, bir çeltik daha atardı tahtasına.
sayardı bir şeyleri, kendinin bile bilmediği sayımdı bu.
belki hatalarını sayardı belki de yaşayamadıklarını.
adımları koridorun sonundaki odaya doğru gidiyordu, alışmıştı bu odaya büyük hislerle girmeye. ne zaman buraya uğrasa hayatı tepetaklak olmuş olurdu. ceza çekmek için kıvranan ruhunu doyurmak için açtı odanın kapısını. önce burnuna kurumuş kan kokusuyla karışık rutubet kokusu gelmişti. aslına bakarsanız ikisinin de kokusunu sevmezdi.
...
burak'tan
dekanın dersimize girip, bir süre nora hocanın olmayacağını belirtmesi içimdeki pişmanlık kırıntılarını ayağa kaldırıyordu. uzun zamandır var olan hisler silsilesine yeni bir olay daha ekliyordum.
dekanın sözleri bitince ayağa kalkıp dersliğin çıkışına doğru ilerledim. buradan bir an önce gitmeliydim, nora'yla konuşmalı onun ben olmadığımı söylemeliydim. hoş bana ne kadar inanır meçhuldü.
telefonumu kulağıma götürdüm onun numarasını tuşladıktan sonra, birkaç dakika öylece çaldı çaldı fakat açan olmadı.
ya görmüyordu ya da benimle konuşmak istemiyordu, her halükarda ikincisi benim için daha kötüydü.
mesaj da atmış defalarca da aramıştım ama hala bir dönüt anlamamıştım ondan. sevmediğim yönlerinden biri de buydu, ben ona ne kadar ulaşmak istesen de asla ulaşamıyordum, o ise avucuna koymuş gibi buluyordu beni.
bazen onun gibi olmak istediğim zamanlar oluyordu.
yaklaşık yarım saat boyunca aramayı ihmal etmemiştim, en sonunda pes edip aylak aylak sokaklarda dolaşmaya başladım. beni görmüyordu, beni duymuyordu. onun için yanıp tutuşan beni umursamıyordu bile. fazlasıyla bencil bir insandı. belki de sevilmeyi hak etmiyordu.
öğlen saatleriydi ve ben bir bankta elimde birayla oturuyordum. bu içtiğim üçüncü şişeydi hala uyuşma yoktu beynimde. sarhoş olmayı severdim, sarhoş olup beynimin pelte olması güzeldi çünkü düşünmemi engelliyordu.
telefonum titrediğinde hevesle elime aldım, o yazmıştı değil mi? evet o yazmıştı.
nora:
ne istiyorsun?xx:
konuşmak istiyorum.
yüz yüze.nora:
hayır, buradan söyle ne söyleyeceksen.xx:
buradan olmaz, yüz yüze diyorum sana.nora:
sen gerçekten kafayı yemişsin.
soruşturulma altındayım hala bana yazıp, benimle görüşmek istiyorsun.nora:
birinin yandığı yetmedi ikincisi de mi afaroz edilsin istiyorsun?xx:
anlamadım, senin gibi ifşalanmamı istemiyor musun?nora:
yine buradan kendine pay çıkarmaya çalışıyorsun, sabır diliyorum sadece kendime.nora:
bak çocuk, bu artık sadece benim meselem. sen buna dahil değilsin, hiç de olmadın.xx:
seni öpen bendim.
zorla öpen.nora:
onu kanıtlayamazlar, en önemsiz nokta şu an o.nora:
düşünmeye gerek yok o yüzden.
ve geriye kalan hiçbir şey de seni ilgilendirmiyor. peşimde koşup durma, en başından beri uyarıyordum seni.
sonu pembe masallar gibi olmaz dedim. birazcık o aptal beynin çalışsaydı tüm bunların olacağını görürdün.xx:
sen biliyor muydun yani böyle şeylerin olacağını?nora:
tahmin etmesi zor değildi.xx:
neden engel olmadın?nora:
var olan yolu değiştiremezsin.
yaşanacak bir felaket varsa her zaman yaşanır.xx:
ben gerçekten çok pişmanım ama yemin ederim ben ifşalamadım seni.nora:
:)xx:
inanmıyor musun bana?xx:
seni neden ifşalayayım, ben seni seviyorum. sana aşığım neden sana zarar vereyim?xx:
gözüm senden başkasını görmezken nasıl yapabilirim sana böyle bir şeyi?xx:
lütfen inan bana.nora:
ben inanmam öyle sevginin varlığına./
defalarca kez söyledim sana çocuk ben senin öğretmeninim sadece diye./
nefret ettiğim her şey karşıma çıkmak zorunda mı?/
nerede görülmüş öğrencinin öğretmene aşık olduğu./
midemi bulandırıyor./xx:
ne yazıp yazıp siliyorsun?nora:
yazma artık bana.
telefonumu da inceleyecekler, ulaşmaya çalışma.xx:
nasıl haber alacağım senden?
13.49xx:
söylesene nasıl ulaşacağım sana?xx:
seni görmeden yapamam ben.
15.57görüldü
00.38...
hatalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teacher's pain
Short Storyhata yapmaya meyilliyim, en büyük hatam da buydu ya zaten.