burak'tan
bütün gece uyumayıp vucüduma sadece nikotin ve kafein yüklüyordum. bu da beni haddinden fazla hırçın, saldırgan biri yapıyordu.
ona zarar vermek istemiyordum ama dün geceden beri deli gibi canım yanıyordu, kahroluyordum ve sinirleniyordum.
sabah dersi vardı, biliyordum bu yüzden erkenden yola çıkmıştım. fakültenin önünde kırmızı gözlerimle dağılmış saçlarımla oturuyordum. buradan geçecekti biliyorum.
sabah taksiyle gelmiş ve biraz ileride inmişti. yine kendini sonuna kadar gizlemişti ve yüzünde yine o yapmacık gülümsemesi vardı. dünden beri gerçek gülümsemesini, kahkahalarını duyduğum için şu anki gülümsemesi hiç de inandırıcı gelmiyordu bana.
havanın yağmurlu olmasını bile anlayamamıştım o şemsiyesini açana kadar, hafiften ıslanmış bedenim o an içimi ürpertti.
beni gördüğünde gözlerimiz yaklaşık üç saniye birbirlerine baktı, sonrasında ise gözlerini benden çekip şemsiyesinden düşen tanelere çevirdi.
vücudumdaki sinir gitmek için yer ararken bakışlarını benden çekmesi; uykusuzluk, kafein ve nikotin yüzünden tekrar tüm hücrelerimde varlığını göstermişti.
nihayetinde yanıma yaklaştığında oturduğum merdivenlerden kalkıp yanında dikildim. kokusu burnuma doluştuğunda kalbimin sızladığını hissettim. ama beynim tamamen eror veriyordu, anlık kolunu tuttuğumda sakince kolundaki elime baktı. sonra tekrar yüzüme baktı.
"çek elini." dedi sakin tavırlarıyla bu beni iyice sinirlendirirken sesimin volümünü ayarlamamış, bağırmıştım. "tüm gece neredeydin?" sorduğum soruya yarım ağız gülüp: "elini çekip, sesini kısar mısın, yoksa kendi yöntemlerimi mi uygulayayım?" dediğinde dudaklarımdan histerik bir kahkaha döküldü.
"dün gece nerede ne bok yediğini söyle, sonrasına bakarız" dedim.
hala gülümsüyordu, gerçekten korkmuyor muydu mesleğini kaybetmekten?
boşuna mı okumuştu, emek vermişti bunca yıl. doğrusu yaşına baktığımızda pek emek vermiş gibi durmuyordu ama başarılı olduğu bir gerçekti.
tek kaşını kaldırıp, gülümsediğinde ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. gözlerim dudaklarına, gülümsemesine kaydığında piercinginin küçük toplarını görmüştüm. dudakları parlıyordu adeta. bunlar beni hipnoz ederken bu aptallığımdan faydalanıp kolunu sertçe çekti ve beni arkasında bırakıp bir adım attı.
peşini bırakmayacağımı belli ederek arkasından yürüyüp güvenlikten geçmiştik. muhtemelen odasına gidecekti, pekala bana da takip etmek düşüyordu.
en nihayetinde odasına geldiğimizde hızlı davranıp kapısını kapatmaya çalıştı ama ona izin vermeyip sertçe kapıyı tutup içeriye girdim.
ikimiz de artık içerideydik ve benim sırtım kapıya yaslıydı, yavaşça arkamdaki anahtara uzanıp fark ettirmeyecek şekilde o arkasını döndüğü an sessiz olarak kapıyı kilitlemiştim. bana döndüğünde ise anahtarı çoktan deliğinden çıkarıp almıştım.
kabanını indirip askıya asarken ben de hiç izin beklemeden koltuğa oturdum.
"seninle gerçekten uğraşamam burak, çık git." dedi sinirli olduğunu belli edercesine.
koltuğa oturmak yerine penceresini açmıştı, her hareketinde onu izliyordum. onu aklıma kazımak istiyordum.
masaya yaklaşıp çantasından sigara paketini çıkardı ve masaya koymadan önce bir dal çıkarıp yakmıştı.
dumanını içine çekerken gözlerimi bir an bile olsun ondan ayırmadan masaya bıraktığı paketinden kendime de bir dal çıkarmıştım, dudaklarıma götürüp duraksadım, dün için ima yapmalı mıydım?
evet, kesinlikle yapmalıydım.
"benim de sigaramı yaksana." dedim yarım ağız sırıtıp. o ise anlamlandıramadığım bir şekilde üzerime doğru gelip, yakacağını belirtmişti.
çakmağı çaktığında, tek kaşını kaldırıp "orospunun sigarasını pezevengi yakarmış." dedi.
demek dün bunu da söylemişti adam ona.
zevkle içimi doldurdum zehirli dumanla.
"dünkü piç kimdi, söyle." dedim sakin bir şekilde çünkü beni yumuşatmıştı bile."sana hesap vermeyeceğim çünkü seni ilgilendirmiyor çocuk." dedi.
çocuk demesine hiç takılmamıştım ama onun ağzından duyunca kendimi küçük düşürülmüş olarak görmüştüm.
"kaç yaşındasın söylesene."
"bunu da söylemeyeceğim."
"bulmak zor değil, üniversitesi sayfasında yazıyor nora miller." dedim bilmişçe. ama bu kadın yine beni ters köşe yapmıştı.
"sence, o gerçek midir?" diye sorunca içimden bir kez daha lanet okudum bu kadar gizemli olmasına.
ben düşüncelerime dalmışken, yakınımda olduğunu yeni fark ediyordum. yüzü yüzüme o kadar yakındı ki pürüzsüz, parlak yüzünü ilk defa bu kadar yakın görmemin verdiği heyecanla beynim donmuştu. ne yaptığını anlamamıştım bile ta ki o benden uzaklaşıp kapıyı açana kadar.
anahtarı aldığımı nasıl fark etmişti bilmiyordum ve fark ettirmeden cebimden alması beni germişti.
yine zafer kazanmıştı ve şimdi ise gidiyordu. beni odasında bırakıp gidiyordu.
yine peşine düştüm ama lanet olsun ki kapısını kitlitli tutan bu manyak kadının odasından çıkınca başka bir profesöre denk gelmiştim. onun gittiği yöne baktığımda çoktan gözden kaybolduğunu görmüştüm.
"burada ne arıyorsun?" diye sordu az önce kapattığım kapıya bakarak. anlamsız gözlerle ona bakarken hemen kendimi toparladım.
"nora hocaya bakmaya gelmiştim." dedim bir çırpıda. karşımdaki kadın profesör şaşkınca bana bakıp, halimi süzüp inanmış olmamalı ki kapıyı tıklattı. içeriden herhangi bir ses gelmeyince duraksadı ve en sonunda kapıyı açtı. içeriye göz gezdirdiğinde içerisinin boş olduğunu gördü. bana imalı bir şekilde bakarak eline telefonunu aldı. tahminimce onu arıyordu.
"alo hocam,"
"..."
"size de günaydın hocam, fakültede misiniz?"
"..."
"odanız kilitli değil ve bir öğrenci az önce odanızdan çıktı. şu an önümde duruyor, genelde kilitli tuttuğunuz için garipsedim." dedi kadın.
ondan sonra nora her ne dediyse anladım diyip kapatmıştı kadın. bana bakan profesör, "en başında söyleseydin ya nora hocanın seni buraya gönderdiğini."
rahatlamış bir hisle, "tamamen aklımdan çıkmış kusura bakmayın hocam." dedim.
kadın sanırım beni bir hırsız olarak görmüştü, çünkü ilk başta beni süzdüğünde onda böyle bir izlenim sağlamış olmalıydım.
yanımdan geçip gittiğinde saatimi kontrol ettim, şu an sınıfına giriyor olmalıydı. onu bulamazdım, ulaşamazdım o yüzden şu anlık siktir edip, 2 saat sonra başlayacak olan dersimi asıp eve döndüm.
bunu ona soracaktım ama.
...
anlatamam bıle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teacher's pain
Short Storyhata yapmaya meyilliyim, en büyük hatam da buydu ya zaten.