𝟐.

782 102 113
                                    

Hayır, hayır... Ve hayır! Şu lanet kral az önce yemek masasında basit planımın içine sıçtı! Tanrım hadi ama, ne demek Kral Hwang ve ailesini sarayımızda ağırlamak istiyorum?! Bir aydır neler çekiyorum ben korkudan, amacım Ari ve Hyunjin'den uzak durup zengin hayatımın tadını çıkarmakken başıma gelene bakın.

"Ahahaha, bu harika bir fikir tatlım." Şu yalaka, samimiyet yoksunu kadın sokuyo bunları hep aklına kesin.
Peki bu fikir çok akıllı yeni babamın aklına nereden geldi? Tabiki Hwang krallığıyla olan yakınlığını arttırmak için böyle bir girişimde bulunuyor, romana göre Lee krallığı yakında bir saldırıya uğrayacak, fakat biz fazlasıyla kan dökülen suikastten Hwang krallığı sayesinde sağ salim kurtuluyoruz. Kral Lee'nin bu ihanet sonucu doğan küçük çaplı saldırıdan henüz haberi yok, zaten Hwang krallığını bu yüzden değil genel anlamda her konuda destek toplamak için yanına çekmeye çalışıyor. Ne eziklik ama!.

"Bu cidden harika babacığım, fakat size bir soru sormama izin verin. Onları tam olarak ne zaman yemeğe davet etmeyi planlıyorsunuz?"

Adeta bak stresten öleceğim der gibi çıkan ses tonum kralı alayla güldürüğünde merakla ona bakmaya başladım.

"Yemeğe davet etmek mi? Felix demek istediğim onları bir süre sarayımızda misafir edeceğiz, bilirsin güçlüler... İlişkimizi sıkı tutmalıyız. Yarın sabah burada olurlar."

Burada kalacaklar mı dedi o? Yemin ederim şimdi saraydaki bütün altınları toplayıp ülkeyi terk etmeme az kaldı. Sahte olduğu büyük ihtimalle belli olmuş olan gülümsememle krala kafa salladığımda masadan izin isteyerek kalktım ve koşar adımlarla odama ilerledim.

"Lanet olsun sana Hwang Hyunjin!"

Her seferinde başka bir şeye lanet okuyan yüksek sesim, ordan oraya attığım yastıklar ve tepindiğim yatağım. O kadar sinirliydim ki, elbette bu bir sene içerisinde karşılaşıcaktık, belki bir balo, bir davet veya bir akşam yemeği fakat aynı sarayda bir süre bulunacağımız hiç aklıma gelmezdi. Kapım nazikçe tıklandığında sakinleşmeye çalıştım.

"Efendim bir sorun mu var?" duyduğum bu ses kişisel hizmetçim Jisung'a aitti. "Gelebilir miyim? "
Tekrar konuştuğunda sakin bir şekilde cevap verdim.
"Bir sorun yok Jisung, gelebilirsin." kapım nazikçe açıldı ve Jisung tebessüm eden tatlı yüzüyle bana bakmaya başladı. Ona ne var derecesinde kafamı sallamama gerek yoktu çünkü Hyunjin'den ne kadar korktuğumu biliyordu.

Bu arada Han Jisung romanda çok bahsedilmeyen yan karakterlerden biri, sincabı andıran bir yüzü var fakat yakışılı. Felix'in can yoldaşı olarak düşünün çünkü söylenene göre küçüklükten beri birlikteler ve hizmetçi - efendi ilişkisi bir yana kardeş gibiler. Ayrıca Felix'in, Hyunjin'e yaklaşmak için kurduğu planlarda Jisung'un yardımı büyük. O'na bir ay önce Hwang Hyunjin'den uzak durmak istediğimi ve ondan nefret ettiğimi söylediğimde çok şaşırdı ve inanamadı.

"Erken yatmanızı öneririm. Malum yarın önemli bir gün erken kalkıcaksınız." imalı bir şekilde güldüğünde bu sefer bir yastığıda ona fırlattım ve karşılığında kıkırdadı.

"Efendim,bence... siz hala Hunjin'i seviyorsunuz mutlu olmanız gerekmez mi?" Cidden çıldıracağım.
"Jisung! Çık git şurdan hadi." tekrar güldü ve hafif başını eğip çıktı. Kimse bana inanmıyor, geldiğimden beri kral dahil Felix'in Hyunjin'e olan aşkını bilen kim varsa hepsine sevmiyorum dedim ama alayla güldü hepsi, hain pis millet. Hatta rezil olduğumu düşündüğüm için en sonunda Hyunjin'e mektupla

"Selam Hyunjin ben Felix, artık seni sevmiyorum ve seni rahat bırakacağımdan emin olabilirsin, Ari konusunda asla pes etme sana güveniyorum! "

Yazıp göndericektim mektup bile hazırdı fakat Jisung kahkaha atıp bana "Saçmalamayın lütfen." dediği için gönderemedim. Neyse sorun yok bende onu sevmediğimi haraketlerimle belli ederim, tabi soğuk olurum da ağzına tüküremem ona götüm yemez e doğal olarak çocuk benim katilim rolünü oynuyor.



" Kral Hwang sizleri sarayımda ağırlamaktan gurur duydum."

İşte buradalardı, Kral ve Kraliçe Hwang, Prens Haru, ve... Prens Hyunjin. Hepimiz çay bahçesinde kocaman bir masada oturmuş papatya kokan çaylarımızı içiyorduk, daha doğrusu içiyorlardı ben stresten önümde duran fincanı tutamamıştım bile. Bana olan bakışlarını hissediyordum fakat kafamı kaldıramıyordum, başka sandalye yokmuş gibi geldi karşıma oturdu lanet olası, aman hiç anlamadım bilerek yaptığını.
Ama yalan söylemeyeceğim cidden hayal ettiğimden kat kat daha yakışılı. Felix'e biraz da olsa hak verdim.

"Felix, sen nasılsın? Bu sene av yarışlarına katılacağını duydum." Kral Hwang bana soru sorduğu için mecburen konuşmak zorunda kaldım ve kafamı kaldırıp gülümsedim.

"Evet majesteleri, bu sene kazanacağımı umuyorum." masada Hyunjin hariç herkes tebessüm edip sohbet etmeye devam etti. Tam o anda masadan kalkıp lavobaya gitmek için izin isteyecektim, aslında amacım Jisung'un yanına gitmekti fakat beni engelleyen şey duyduğum o soğuk ve alay dolu ses oldu.

" Kazanabilirsin Prens Felix, tabi ölmezsen." Hyunjin az önce beni sessiz bir şekilde tehtit etmişti bildiğiniz. O keyifle sırıtıyordu fakat ben donup kalmıştım. Ne izin isteyebildim ne de cevap verebildim.

"Ah prensiciği korkuttum galiba, amacım o değildi." yine alayla sırıttığında bende ona güldüm. "Hayır majesteleri korkmadım aksine beni şaşırttınız." altıma sıçmıştım açıkcası ama belli edemezdim.
"Sizi şaşırtma sebebimi öğrenebilir miyim?" bu sefer ciddiydi.

"Tabii, sizin gibi ciddiye alınmayan gayrimeşru bir prensin benimle böyle konuşacak cesareti olduğunu düşünmemiştim."
Gayrimeşru kelimesine kızmış olacak ki çenesinin kasıldığını gördüm.
"Sen-" tekrardan konuşacağı sırada dinlemeden ayağı kalktım. "Kral Hwang, Kral Lee izninizle lavaboya gidiyorum." kafamı eğip gitmeden Hyunjine gülümsedim ve

"Tekrardan hoşgeldiniz majesteleri." deyip oradan ayrıldım.



"Tanrım! Jisung neredesin?!"

Onları masada bırakalı bir kaç dakika oluyordu ve ben sinirle büyük koridorlarda Jisung'u arıyordum. Pekala cidden kaşınmıştım şu gayrimeşru lafı fazla olmuştu ama napabilirdim ki? Kendimi ezdirmeyi sevmezdim. Bazılarınız "Aferin gerizekalı, iyi bok yedin çok havalısın Felix" deyip bana oturduğu yerden sövüyor olabilir fakat dayanamadım.
Neyse onu sinir etmek pek iyi bir fikir değildi ama bu seni artık sevmiyorum demenin başka bir yolu olmuş oldu. Her ne kadar korksam da adeta kedinin fareyle oynadığı gibi benimle oynayıp korkutmaya çalışıyordu ve bu benim sinirimi bozmuştu. Millet dinleyin, bundan sonra her ne yaparsa karşılığını vermeyi düşünüyorum.

"Seni saygısız hizmetçi, bunları servis etmek benim görevim çekil ayağımın altından." Jisung'un sesini duyduğumda oraya doğru ilerledim, fazla sinirli geliyordu ilk defa bağırdığında şahit olmuştum.
Ow Jisung şuan kendi gibi genç ve... Şey, ay ama buda yakışıklı. İşte neyse bir çocukla kavga ediyordu.

" Adım Minho aptal, hizmetçi deyip durma!"

Tabi ya, bu Lee Minho Hyunjin'in kişisel hizmetçisi. Romanda Hyunjin'den önce yani onu korumak adına Haru'nun kılıcının önüne atlıyor. Tıpkı ben ve Jisung gibi yakınlar aslında onlar abi kardeş gibi de denebilir. Ellerinde tuttukları ve çekiştirdikleri tabaklar kırılmadan boğazımı temizleyip konuştum.

"Han Jisung, misafirlerimize iyi davranman gerektiğini söylemem gerekmiyor herhalde. Benimle gel." Jisung benden böyle bir tepki beklemiyordu büyük ihtimalle şaşırmış ve utanmıştı. Tam o sırada Minho eğilerek konuştu.
"Sizi selamlıyorum Prens Felix, ben Prens Hyunjin'in kişisel hizmetçisi Lee Minho." kısa bir tanışma faslından sonra Jisung'u yanım alıp odama doğru yürümeye başladım.
Gitmeden önce Minho'nun kazandım gülüşü Jisung'u daha da sinir etmişti tabi.


Bütün bölümleri yayınlayasım var şimdi :')
Neyse umarım okur ve seversiniz.

Victory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin