𝟕.

576 83 49
                                    

                                         

     Büyük bahçede, insanlardan uzak bir yerde elimi tutmaya devam ederken yüzüme bakıyordu. Sıcak tebessümü bir kaç saniye önce yüzünden silinmiş onun yerine gözlerimin en içine bakıp beni inceliyordu.
     Bana o kadar yakındı ki, sadece bir anlığına içimden ona sarılmak geçti. Ama ses çıkaramıyordum yanında ağzımı dahi açamıyordum ki ona sarılabileyim. O kadar cesaretim yoktu.

    Hayır, korkmuyordum şuan, beni bir yıl içinde öldürecek olması size yemin ederim umrumda değildi. Belki... Öldürmezdi, belki gözlerimde, yüzümde gördüğü minik yıldız tozlarını sever beni serbest bırakırdı.
     Ne zaman bu kadar etkilenmiştim ondan? Açıkcası romanı ilk okuduğumda olmadığı aşikardı. Beni ölümle tehtit edercesine konuştuğunda mı? Benim için endişelendiğinde mi? Yoksa büyük kitaplığın önünde yağmurlu bir gece vakti bütün asilliğiyle karşımda durduğunda mı bu denli hoşuma gitmişti? Yine de unutmamalıydım, tanıdığım Hwang Hyunjin kötüydü, şeytanı bile hizmetçisi yapabilecek kadar zeki ve kötüydü.

   Ona güvenmem aptallık olurdu.

  Yavaş yavaş bıraktı ellerimi ilk önce sonra yine gördüm o tebessümünü. Tepki vermeden sadece izliyordum haraketlerini.
   "Beni savunman ne hoş." ne diyebilirdim ki? Tıpkı onun gibi tebessüm edip konuştum. "Açık açık iftiraya uğradın, nasıl yardım etmeden gidebilirdim?" bu sefer küçük bir kıkırtı döküldü dudaklarından.

   "Eğer sakıncası yoksa bir şey sormak istiyorum."
Cevap vermedi, bunu bir izin olarak kabul edip devam ettim. "Sen Ari'yi sevmiyor musun?" dursaksadı sorum karşısında, sonra yüzünde o hep gördüğüm alay dolu gülüşü gördüm.

   "Ne o eğer sevmiyorum dersem beni tekrar sever misin?" dedi ve göz kırptı. Ayak uydurdum alayla kıkırdadım bende.

   "Hayır, benim sana karşı hislerim biteli çok oluyor."

    Gülmeyi kesti, yüz hatları ciddileşti gözleri donuk baktı bir kaç saniye. Katilim onu sevmiyorum diye üzülmüş olamazdı değil mi? Bir anda kollarını sardı bedenime, uzun bedeni onun yanında bir kaç santim kısa kalan bedenime eğildi, kollarını belime sardı kafasını boynuma gömdü ve kokumu içine çekti bir kaç kez.

   "Etmem gereken teşekküre say."

  Kalbim delicesine çarpıyordu, aldığım nefesler düzensizleşti ama ben ona tekrar yalan söyledim,

   "Sana bir şey hissetmiyorum ki, nasıl bu haraketini etmen gereken teşekkür yerine sayabilirim?"

  Yalan söyledim...

   "Olsun, belki kalbinin bir yerlerinde... Her hangi bir köşesinde hala bana ait olan bir şeyler vardır."

  Aslında çok güzel çok hoş bir teşekkürdü bu.

                                         ☾

   "Çok yaşayın Prens Haru."
  
   "Doğum gününüz kutlu olsun."

   "Tanrım ne özel bir gün!"

   İnsanların Prens Haru'ya ettiği tezahüratlar ve iyi dilekler bana çok saçma ve gereksiz geliyordu. Gördüğüm kadarıyla Hyunjin'de halinden pek memnun değil gibiydi. Bir aile olarak yan yanan duruyordu hepsi, sadece Hyunjin onlardan bir kaç adım daha uzaktı. Yüzü buradan, bu insanlardan tiksindiğini açıkca belli ediyordu. Pastanın önünde durmuş insanlara gösteriş sergiliyorlardı.

   "Sevgili oğlum Haru, benden sonra tahta geçecek kişi. Geleceğini kendi gözlerimle görmek istiyorum. Çık tahtına." dedi Kral Hwang.
    Haru yüzünde kendiyle gurur duyduğunu belirten mimikleriyle arkasında duran tahta ilerledi. Herkes ıslık çalıyor alkış tutuyordu. Evet Hyunjin Haru'dan üç yaş küçüktü belki ama bu olan olay çok görgüsüzceydi. Gözlerim Hyunjin'e kaydı, sinirliydi yumruk yaptığı eliyle Haru'ya bir kaç saniye bakmış ve önüne dönmüştü.

    Burada durmak beni ciddi anlamda geriyordu, ayrıca Kral olmasına rağmen hala yalaka olan babam onun adına utanmamı sağlıyordu. Tezahürat edenlerden birisi oydu çünkü. Biraz sarayı dolaşsam sorun olmazdı herhalde.

    Balo salonundan sakin adımlarla çıktım ve sarayın ana kapısından giriş yaptım. Bir sürü kahya ve hizmetçi vardı sarayda, belki bizim saraydakinden bile fazla olabilirdi. Büyük koridorlarda yavaş adımlarla yürüdüm. Kapıların hepsi tıpkı sarayın kendisi gibi kırmızı ve siyahın uyumunu taşıyordu. Sarayın geniş holünde, cama yapılan tablo fazla gösterişliydi.
    Kral ve Kraliçe Hwang, Haru ve küçük kırmızı saçlı çocuk... Hyunjin. Saraya yeni geldiği dönemler yaptırılan bir resim olmuş olmalıydı.

  Ciddiyim, her şeyin belli olduğu bir romanda olduğumu bilmesem Hyunjin'in benden hoşlandığını düşünürdüm. Bazı haraketleri "Senden hoşlanıyorum." der gibiydi çünkü. Ama hayır... Hayır Felix, hayatta kalmalıyız. Sadece kendi hayatıma bakmalıyım. İçimde ona karşı bir şeyler var ama bunu belli edemem, bana sarıldığında duymuş olabileceği kalp atışlarımı görmezden gelmeyi seçmeliyim.
      Çünkü gözlemlerime göre aşk, insan hayatı için tehlikeli bir hisden ibaretti. Kumar gibiydi tıpkı, mutlu olma olasılığınız olduğu gibi üzüledebilirdiniz. Uzak duruyordum o yüzden.

   Tamamen siyah ve gösterişli, kolunun gold olduğu kapıda durdum, Hyunjin'in odası olmalıydı, öyle tahmin ediyordum, belki kral ve kraliçenin yatak odası bile olabilirdi ama Hyunjin'in olduğunu umut ederek açtım yavaşça kapıyı. İnsanların odasına izinsiz girmeyi sevmezdim hemde asla , fakat konu o olduğu için sadece bir seferlikten bir şey olmazdı.

   Kapı yavaça aralandığında yüzüme çarpan lavinia kokusu onun odası olduğunu anlamamı sağladı. Çok güzeldi, ciddi anlamda ona uyan ve zarif bir kokusu vardı. Odaya adımladım yavaşça  ve çok sessizce kapıyı kapattım. Simsiyah bir odayı, kapısındaki renkleri barındırıyordu. Sadece siyah ve gold. Asildi ama bana göre bir tarafan iç karartıcıydı.
    Çizilmiş bir kaç resim dikkatimi çekti, tuvale çizilen kusursuz manzara resimleri, ve kırmızı saçlı güzel bir kadın. Annesini çizmişti ama bunu diğerleri gibi bir köşeye koymak yerine, büyük duvarının en ortasına asmıştı. Gözüme büyük siyah yatağının hemen sağında bulunan masa takıldı, hayır daha doğrusu masanın kenarına düşmüş tıpkı bu oda gibi siyah kitaba, ses çıkarmadan ve yakalanmamayı umut ederek yaklaştım oraya.
   
    Bu bir kitap değildi, bir defterdi. Onun yıllar önce saraya ilk geldiğinde yazmaya başladığı bir günlüktü. Şöyle başlıyordu ilk sayfası,

      
    "𝑆𝑒𝑣𝑔𝑖𝑙𝑖, 𝑔𝑒𝑙𝑒𝑐𝑒𝑘𝑡𝑒𝑘𝑖 𝑏𝑎𝑛𝑎...𝐻𝑦𝑢𝑛𝑗𝑖𝑛'𝑒"

                               ♡

Bu bölüm cidden kısa olmuş sanırım.

  
 

   

Victory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin