At arabası büyük ve koyu tonları barındıran malikanenin önünde durdu, Jisung'la beraber büyük demir kapı önümüzde açılırken sakin adımlarla içeriye girdik.
Dün elime ulaşan mektupta tehlikede olduğum yazılıydı. Bu Jisung'u telaşlandırdığı için benimle gelmek konusunda ısrar etti, ve reddetmedim.Yang malikanesi... İç açıcıydı, koyu tonları barındıran bir mekan bir eşya yada bir ruh içimi karartırdı genelde ,fakat burası belki güneşin en tepeden parlak bir şekilde parladığı bir gün olmasının etkisiyle huzurluydu. Saray yavrusu denilebilecek bir yerdi.
Geniş ve uzun kapıyı çalmamıza gerek kalmadan hizmetçi olduğunu tahmin ettiğim genç bir kız bize kapıyı açmış ve eğilerek kendini tanıtmaya başlamıştı."Sizi selamlıyorum Prens Felix, ben evin baş hizmetçisi Nayeon, Bay Jeongin çay bahçesinde sizi bekliyor."
Kafamı sallamış ve bize yolu göstermesine izin vermiştim. Çay bahçesine geldiğimizde bizi görünceye kadar düşünceli bir halde elinde tuttuğu fincanla yere bakan Jeongin kafasını kaldırıp gergince gülümsemişti. Karşılık verdiğimde yuvarlak masada karşısındaki sandalyeye oturdum Jisung başımda ayakta dikilirken ona oturması için yanımda duran sandalyeyi işaret ettim.
"Hoşgeldiniz, bu kadar erken geleceğinizi tahmin etmemiştim. Sizi görmek ne kadar güzel."
Jeongin çok terbiyeliydi, üslubuna dikkat ederek konuşuyordu sadece on dokuz yaşında genç bir çocuktu. Benden iki yaş küçüktü.
"Seni de öyle Jeongin, istersen bana hyung diye seslenebilirsin. Rahat ol."
"Oh gerçekten mi! Peki hyung!"
Onun bu çocuksu heyecanı ve konuşması tebessüm etmemi sağlarken, o çoktan başta gördüğüm gergin yüz ifadesini takınmıştı. İçimde ki merak duygusunu gizleyemezken o bunu anlamış ve konuşmaya başlamıştı.
"Hyung bu nasıl söylenir bilmiyorum... Babam Dük Yang, Lee krallığında yaşadığınız sarayda, bir katliam planlıyor."
Bu da ne demekti? Babasının katliam planını bana söyleme amacı neydi? Sarayda bir iç savaş çıkacağını biliyordum. Okumuştum fakat saldırının kimden geleceğini bilmiyordum. Tepkimi ölçmek istercesine yüzüme baktığında kafamı devam et dercesine salladım.
" Ve ben zarar görmeni istemiyorum hyung, seni buraya bu nedenle çağırdım. Babamın kurduğu plan şöyle, size bu hafta içi bir hizmetçi yollayacak. Otuz beş yaşında uzun siyah saçlı bir kadın. Adı Emma, büyük ihtimalle Kralın onu işe alması için türlü bahaneler uyduracak. Emma bir gece bir kaç casus ve özel eğitimli askerleri saraya sokacak, amaçları Lee sarayında bulunan herkesi katletmek. Ama hyung tetikte olmanda fayda var, Emma bu planı işe alındığı ilk zamanlar yapmaz büyük ihtimalle. Yine de her an sadece gece değil, hazırlıklı olun."
Dük Yang'ın kurduğu bu plan küçük bir çocuğun bulabileceği bir düzeydeydi. Fakat babam Kral Lee aptalın tekiydi. Saraya sokulan bir haini anlayamayacak kadar sadece para ve saygınlık odaklı yaşayan bir aptal.
" Peki Jeongin babanın bu katliamı düzenleme amacı ne? Eğer biz ölürsek baban Hwang krallığı tarafından idam edilir. Bunu biliyor olmalı."
Jeongin başını evet anlamında salladı ve devam etti. "Hyung babam iki krallıktan da nefret ediyor. Ya Lee yada Hwang krallığını seçecekti ve tek varisli olan Lee Krallığının daha kolay yıkılacağını düşündü."
Tabi ya Hwang iki varisi olan güçlü bir Krallık fakat Lee sarayında tek bir varis bulunuyor o da benim, Prens Felix. Dük Yang ölümü göze alacak kadar nefret ediyordu yani bizden. Anlıyorum fakat Jeongin neden kendi babasına ihanet ediyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Victory
Fanfiction(hyunlix) - They say that we're out of control and some say we're sinners - But don't let them ruin our beautiful rhythms