Koskoca şeytan Prens Hwang Hyunjin sinirden avuç içlerini kanatacak derecede sıkıyordu.
Bu siniri basit boş konuşan bir kız içindi ve ona saatlerdir buna gerek olmadığını söylüyordum.
Jisung'a benim adıma Ari için mektup yazdırmıştım, bir kaç saate burada olurdu."Tanrı'm Felix! Neden reddetmedin? O sürtük seni baştan çıkarmaya çalışacak adım gibi eminim."
"Hyunjin sakin ol artık, korkma hem bana güvenmiyor musun? Ağzının payını verip yollayacağım."
Hyunjin ses tonunu kontrol edemiyordu ve biz şimdiden iki sevgili olarak ilk tartışmamızı yapmıştık. Bu durum her ne kadar hoşuma gitmese bile endişesini anlıyordum. Ari tam bir pislikti, çok mükemmel bir ana karakter gibi lanse edilmişti roman boyunca. Bende öyle olduğunu sanıyordum ta ki gerçekte onu bir ay öncesinde Hyunjin'e iftira atarken görene dek.
"Lanet olsun!" sessiz fakat net bir şekilde içinden lanetler okuyarak oturduğumuz büyük salonda karşı koltuktan kalkıp yanıma gelmişti."Sana güvenmiyor değilim bebeğim, sorun o kız. Beni çıldırtıyor." derken yanıma gelmiş ve bana sarılmıştı. Kafasını boynuma gömmüş ve büyük bir özlemle kokumu içine çekmeye başlamıştı. Aynı şekilde ona sarıldım. Böyle davranması çok iyi hissettiriyordu, nereden bilebilirdim uzak durmak için günlerce plan yaptığım Prensin sevgilim olacağını.
"Sen Ari'den hoşlanmıyor muydun eskiden?" sordum tereddütle. Aniden benden ayrılmış ve ciddiyetle ses tonunu hafif yükselterek konuşmuştu.
"Tabi ki hayır Lix. O kız tam bir şizofren bunu bana partide iftira atarken anlamadın mı? Biran da Haru ile görüşmeye başladığında beni gözüne kestirdi. İğrenç biri."Cidden iğrenç biriydi. Kafamı sallamış ve tebessüm edip sarılmıştım tekrar ona. Böyle huzurla yaşayıp gitsek olmaz mıydı?
" Şey... Bölüyorum fakat Ari geldi."
Minho, Jisung ile yanımıza gelmiş ve imalı bir şekilde konuşmuştu. Hyunjin ise Ari'nin adını duyması ve bu anın bozulmasının etkisiyle sinirle ayağa kalkmış ve Minho'nun yanından geçip gitmeden önce konuşmuştu.
" Sikeyim! Bölme o zaman Minho. "
Hyunjin kendi odasına doğru gittiğinde bende çay bahçesine gittim. Benim sarayımda bana selam verme gereği duymadan önceden gelmiş ve çay bahçeme oturmuştu. Uzun saçlarını savurdu ve beni fark etmesiyle ayağa bile kalkmadan güldü.
Tepkisizce yüzüne bakıyordum sadece, en ufak bir haraketi gözüme batıyordu. Göz kırpmasından tutun iğrenç gülüşüne kadar.
Karşısına oturdum ve bana gülerek bakmaya devam etti. En sonunda dayanamamış ve bende yarım ağız bir gülüş ile konuşmayı başlatmıştım."Senin gibi sıradan olanlar eğer bir soylu ile karşı karşıya gelirlerse nezaketen onu selamlamak zorundadırlar Ari."
Kaşları şaşkınlıkla havalanırken gülümsesini hiç bozmadan iç çekmişti. Yavaş yavaş arkasına yaslanması ve söylediğim karşısında tepki vermemesi sinirlerimi iyice hoplatıyordu. Asla soylu sınıfından olmayan sıradan insanları küçümsemezdim, bir prens bile olsam herkese insan gözüyle bakardım. Fakat Ari, o bir istisnaydı... O önümde diz çökmek zorunda olanlardandı.
"Fakat Prens Felix, çok yakında bende bir soylu olacağım." küçük kıkırtısı eşliğinde eliyle ağzını kapatmış ve şaşırmış gibi yapmıştı.
"Bilmiyor musunuz yoksa? Ben Prens Haru'nun nişanlısı sayılırım."
Bu sefer kahkaha atan taraf ben olurken yüzü düşmüş ve ağzı kasılmıştı. Bulmuştum, zayıf noktası buydu Haru... Güç, zenginlik, ünvan düşkünü bir kişiliğe sahipti gözlemlerime göre.
Üstünde bulunan kıyafetleri Haru'ya aldırmıştı.
Zavallı olduğunun farkındaydı ve bunu gizlemek için sürekli gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Victory
Fanfiction(hyunlix) - They say that we're out of control and some say we're sinners - But don't let them ruin our beautiful rhythms