Başak uyanmıştı. Bir an önce giyinip kendini dışarı atmak için sabırsızlanıyordu.Bugün annesinin doğum günüydü ve daha hediye almamıştı. Annesine hediye alması için komutanından izin alması gerekiyordu.Dün komutanından gerekli izni almıştı. Nede olsa o bir askerdi. Bunları düşünürken aklına annesiyle yaptığı konuşma gelmişti. Senin asker olarak gitmen beni üzse de vatanın için yapacak olman beni mutlu eder diyordu annesi. Başak'ın dudağına hafif bir gülümseme yayılmıştı. Annesiyle gerçek bir bağları yoktu belki ama annesi gerçekten Başak'ı destekliyordu ve sevdiğini gösteriyordu fakat Başak her zaman annesinden göremediği büyük sevginin burukluğunu yaşıyordu içinde. Başak'ın gülümsemesi kırık, buruk bir tebessüme dönüşmüştü. Gözleri dolsa da benden daha kötüleri var diye sildi gözyaşlarını, haline şükretti. Burnunu çekti ve siyah gardrobundan hızlıca şık bir şeyler giyindi , evden çıktı. Annesi ondan 10-15 km uzakta, güzel bir villada oturuyordu. Başak villada kalmak yerinde kendine bir apartman seçmişti ve annesi ne kadar ısrar etse de asker olmayı seçmişti.
Başak hemen bir Avm'ye girdi. Kolye ve bileklik standına doğru ilerledi. Bugün için İçinde kötü bir his vardı. Sanki bugün bir şey olacak gibiydi fakat ne olacağını tam olarak kestiremiyordu. En sonunda içindeki bu hissi bastırıp kolyelere bakmaya başladı.
Kolye standında birbirinden güzel kolyeler vardı fakat Başak annesine unutulmaz bir hediye almak istiyordu. Standlarda gezinirken gözüne güzel bir kolye çarpmıştı. Annesine güzel ve hoş olan bir kolye aldı.Kolye kalp şeklindeydi ve kolyenin içi fotoğraf konulması için tasarlanmıştı. Başak kolyeyi annesine verince ne kadar mutlu olacağını düşündü, hızlıca kolyenin parasını ödedi ve çıktı. Annesi her ne kadar onunla ciddi konuşsa da o annesini o kötü adamla bırakmadığı için seviniyordu.
Annesi Dilek Hanım ise pazardaydı. O da kızının bugün için vereceği hediyeyi düşünüyordu. Annesi de kızına hediye olarak güzel bir salata yapacaktı. Dilek Hanım da kızına gerçek mutluluğu yaşatamadığı için kendiyle bir savaş içerisindeydi, bu aralar çok dalgındı. Bu yüzden yanından geçen insana hiç dikkat etmemişti. Belki de bugünden sonra bir şeyleri değiştirebilirim dedi içinden. Lüks telefonunu çıkardı ve Kızı Başak'ı aradı.
"Kızım nasılsın?"
" İyiyim annecim. Doğum günün kutlu olsun. İyi ki varsın."
" Öyle kuru kuru olur mu hiç? Ben şimdi pazardayım sebze meyve alıyorum. Akşama en sevdiğin salatadan yapacağım."
"Teşekkür ederim annecim. Ben de yanına geleyim o zaman. Birlikte seçelim meyve ve sebzeleri."
"Olur. Bekliyorum seni."
Başak telefonu kapamıştı.O da annesiyle bugün için yeniden başlayacağına çok inanmıştı. Anne kız yüreği ya, ikisinin de aynı şeyleri düşünmesi aralarındaki bağlardan dolayıydı. Hızlıca arabasına bindi ve Kolyeyi göğsüne bastırıp derin bir iç çekti. Bu derin iç çekiş, içinde buruklukları, kırılmışlıkları, çaresizliği ve en büyüğü; umudu taşıyordu. Pazara doğru arabasını ayarladı ve yola çıktı.
Dilek Hanım ise meyveleri çoktan seçmişti fakat bugün yeniden başlayacaklardı. Birlikte tekrar seçmeleri için tekrar meyve standlarına yöneldi. Aldığı meyveleri teker teker yerine koydu.Bugün onunda içinde anlamlandıramadığı bir his vardı. Bu daha önce hissetmediği bir histi. Daha fazla üzerinde durmayıp meyveleri koymaya devam etti. Fakat bir anda boğazında bir basınç hissetti. Bu basınç silahın verdiği bir basınçtı. Siyah giyimli bir adam Dilek Hanımı önüne almış silahını da Dilek Hanımın boğazında tutuyordu.
"Yaklaşırsanız kadını vururum!"
Evet bu bir teröristti. Dilek Hanım ne kadar uğraşsa da kurtulamadı. Bugün kızıyla yapacağı onca yenilikleri geçirdi aklından. Belki ilk defa Dilek Hanım, kızına onu ne kadar çok seveceğini söyleyecekti. Belki Dilek Hanım kızına, kırılmışlıkların ve buruklukların ilacını verecekti; ona uzunca sarılacaktı. Birlikte eve gidip güzel salatalardan yapacaklardı.Ölmesi kendisine bir şey getirmezdi fakat biricik kızına büyük bir acı getirecekti. Ölen kendisini değil, arkasındakileri yakardı, arkasındakileri derin yasa ve acıya boğardı. Kızını doğru düzgün yetiştiremediği için kendine son bir kez daha kızdı. Son bir kez daha kendini suçladı.Dilek Hanım kendi sonunun geldiğini anlamıştı. Öleceğini belki de anlamıştı. Dilek Hanım son bir kez yaşattıkları ve yaşatamadıkları için derin bir nefes çekti. Fakat terörist sadece Dilek Hanım'ı değil, pazardaki herkesi öldürmeyi amaçlıyordu. Hemen yandan bir kadının son acı çığlığı duyuldu.
"Adamın içinde bomba var !"
Herkes kaçışıyordu fakat adam hızlı davrandı. Dilek Hanımın kafasına silahı dayadı ve belki de Dilek Hanım kafasına silah dayalıyken kızının adını son kez söyledi.Son kez canım kızım Başak dedi. Terörist Dilek Hanım'ın kafasından silahı çekti , içindeki bombanın düğmesine bastı ve...
Başak geldiğinde bir bomba patlamıştı. Başak bombanın sesiyle irkilmişti. Başak'ın o an aklından binlerce düşünce geçti. Hayır, en kötüsü olamazdı. Başak bugün annesiyle yeni bir sayfa açacaktı. Hemen annesini telefondan aradı, cevap yoktu. Başak korkuyla arabadan indi ve pazara doğru koştu. Dolmuş gözleri ve kalbinin göğüs kafesini kıracak kadar hızlı atması Başak'ın eskiden beridir uzun zamandır tatmadığı bir duyguydu. Başak bu duyguyu tekrar tatmayı istemiyordu. Bu duygu kaybetme duygusuydu. Bir yandan da pazarın etrafında koşup annesini arıyordu.Ve annesini gördü. Hiç bu kadar kalbinin kırıldığını hissetmemişti. Hiç bu kadar burukluk ve kırılmışlık hissetmemişti. Gözlerindeki nemi hissetti. Acı ilk başta kalbine yayılmış, oradan duygu olarak gözlerine nem vermişti. Korktuğu başına gelmişti ve Annesi yerdeydi. Her yeri kan içindeydi. Başak koşarak annesini tuttu. Nabzına bakmak istemiyordu. Ama bakmalıyım diye geçirdi içinden. Yavaşça iki parmağını nabzının olduğu yere doğru sürükledi. Başak'ın titreyen elleri, annesinin boğazındaydı ve Başak nabız hissedemedi. Başak ağlayamadı. Çünkü bir asker asla ağlamamalıydı . Gözünden bir damlayaş geldi. Yaş, Dilek Hanım'ın tam da açık gözüne gelmişti. Başak titreyen kanlı elleriyle Dilek Hanımın açık gözlerini kapadı ve son bir kez annesinin sıcak olmayan göğsüne kafasını koyup onu bırakmayacakmışcasına sarıldı. Oysaki Dilek Hanım'ın ruhu çoktan yükselmişti bile.
Başak annesinin mezarına bugün geleceğini hiç düşünmezdi. Ama kader bu ya, bırakmadı Başak'ın peşini.Başak'ın yüzünde bir ifade yoktu, duygularını pek dışa vurmazı ama içinde ne fırtınalar kopuyordu. Başak'ın asker arkadaşları, yakın arkadaşları ve tim komutanı gelmişti. Başak az önce ağlamamak için kendini zor tutuyordu fakat üzüntü yerini intikam ateşiyle kavrulan öfke duygusuna bırakmıştı.Başak bu sefer içindeki öfkeyi ve nefreti hissedebiliyordu. Bu da uzun zamandır tatmadığı yoğunluktaydı. İçindeki savaşı biraz hafifletmek için konuştu.
"Annemi öldüren teröristin başını bulup kendi ellerimle kafasını kesicem!"
Sezin Komutan bunu duymuştu fakat o da bu acıyı yaşayamadan anlayamazdı. Kimse yaşayamadan anlayamazdı. Fakat askerinin intikamla dolup yanlış şeyler yapmasını engellemeliydi. Ciddi yüzünü takındı.
"Bir asker asla intikam ateşiyle dolmamalı ve ölen kişinin arkasından asla keşke dememeli."
Başak onu duydu fakat öfkesine ve nefretine yenik düştü. Bu sözler onu daha çok sinirlendirmişti. Daha erken gelseydi belki bu durumu kurtarabilirdi.Bir hışımla eliyle gözünü sildi fakat çok sinirliydi.
"Keşke onun yerine ben ölseydim!"
Sezin komutan daha fazla onu teselli edememişti. En azından sarılıp teselli etmeliyim diye geçirdi içinden . Ona annesinin veremeyeceği şeyi yaptı: ona sarıldı. Başak yaslanacak bir omuz bulmuştu en azından. Daha fazla içindeki savaşla başa çıkamıyordu.Kırmızı gözleri ve titreyen sesine aldırış etmeden anlatmaya başladı.
" Bugün doğum gününü kutlayacaktık. Bana en sevdiğim salatayı yapacaktı ben de ona kolyesini verecektim."
Cebinden kanlı kolyeyi çıkardı ve avucunun içinde sıkıca tuttu. Bu kez yeniden göğsüne kolyeyi bastırdı fakat bu bastırış bu sefer yıkılmışlıktı, tükenmişlikti ,kendini suçlamaydı, üzüntüydü ve en önemlisi; yıkılan bir umuttu. Başak çok karışık duygular içerisindeydi. Nasıl davranacağını ya da bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Şu anda annesinin doğum gününü kutlayacak olması gerekiyordu. Onunla salata yapıp, sarılmaları , her şeye yeniden başlamaları gerekiyordu. Fakat o şu an annesinin mezarının yanında Fatiha okuyordu.Gökyüzüne baktı dolu gözlerindeki yaşları yok etmek için. Derin bir nefes aldı , nefesini verdi. O da biliyordu ki kader onu böye bir yola sokmuştu ve geri dönüş yoktu
YOU ARE READING
Adalet Şafağı
Random"Ben ölü toprağım Başak. Sen de o toprağın verimli olmasını sağlayacak tek fidan. Ben solmuş papatya tarlasıyım, sense o papatyanın solmasını engelleyecek bir su huzmesi. Ben evsiz biriyim, sense benim yeni evim." Ona döndüm. Gözlerinin içi gülüyord...