Her insanın arkasında bıraktığı, en azından bırakmaya çalıştığı dertleri; sorunları vardır içlerinde. Bazı insanlar bu dertlerini içlerinde tutmaya çalışırken diğer insanlar kolayca açıklar içindeki dertlerini. İşte biz kolayca dertlerini söyleyebilen bir grup değildik. Biz geçmişimizdeki sorunları dışa yansıtmamaya çalışan kendi halimizde güçlü kalmaya direnen bir gruptuk. Bizim öyle şaşaalı günlerimiz olmazdı belki ama , yeri geldiğinde kendi kendimize eğlenmesini iyi bilirdik. Tabii, akşamında ne olduğu bilinmezdi. Kimimiz eğlendiğimiz günün gecesi ağlardık , kimimiz ise eğlendiğimiz günün akşamında beynimizdeki ve kalbimizde yer etmiş sorunlardan dolayı derin düşüncelere dalardık. Hepimizin gözleri ya mor ya da kırmızı olurdu kimi zaman. Alışmıştık hepimiz birbirimizin haline. Artık o kadar garip değildi ağlamamız ya da uykusuz kalmamız. Çünkü biliyorduk ki bizden daha kötüler, bizden daha çok acı çekenler vardı. Ama sabah hiçbir şey olmamış gibi hepimiz kaldığımız yerden devam ederdik. Kimse gece herhangi birimize ne olduğunu sorgulamazdı. Hepimiz bir şekilde hayatımıza devam ederdik. Biz belki de hiç sevgi görmemiştik hayatımızda, belki hiç tadamamıştık o duyguyu ama tim her sabah aynı enerjisiyle duruyordu. Biz birbirimizi enerjilerimizle toparlardık her zaman. Bu böyle devam etmeliydi
Arabada sadece ben ve Kıvanç vardık. Kıvanç gerçekten iyi birine benziyordu. Aramızda konuşmalar kısa ve samimi olmayan konuşmalardı fakat onun güvenilir biri olduğunu anlayabiliyordum. Ya da o da sadece bize gösteriyordu bu yönünü. Aramızdaki sessizlik gitgide katlanılamaz seviyeye ulaşmıştı. Birimizin artık sohbet başlatması gerekirdi belki. Ama bunu ilk ben yapmayacaktım. Kıvanç da bunu anlamış olacak ki aramızdaki konuşmayı başlatmak için çaba gösteriyor, arada konuşacakken nefes vermekle yetiniyordu. En sonunda aramızdaki sessizliği bozacak bir ses duyulmuştu. Bu ses kulaklığımızdan gelen Cemre'nin siteminden başka bir şey değildi.
"Of, gerçekten delirmek üzereyim. Bu tulumu giyecek kadar düştüm mü ben be?"
Hepimiz Cemre'nin sitemine sırıtmış olmalıydık. En azından ben öyleydim.
"Kızım bekle işte biraz sonra gideceğiz müzeye ondan sonra da çıkaracaksın. Ne abarttın be."
"Baran harbiden bana tavsiye verecek son kişisin. Yoksa şey mi demeliydim? Kerem Bey?"
"Evet evet ondan."
Kerem, Kerem , Kerem... Ben her ne kadar düşünmemeye çalışsam da kendimi düşünürken buluyordum. Bu huyumdan bu akşam bir kez daha nefret ettim, bu akşam bir kez daha gözlerim doldu. Gözlerimi Kıvanç'tan saklamak için cama doğru çevirdim. Hayır, bugün onun için bir kez daha ağlayamazdım. Benim böyle saçma bir konuda ağlamaya hakkım yoktu.
Benden daha çok ağlamayı hak eden insanlar ağlayamazken benim böyle saçma bir konuya ağlamam saygısızlık olurdu. Ben hep bu sözle büyümüştüm. Şimdi ağlamam en son yapacağım şey bile olamazdı.
Eskiden annem ve babamın kava ettiği günlerden birine dönmek istedi çocukluğum. Uzaktaki ışıklara doğru çevirdim başımı. Henüz yedi yaşımdaydım. Babam anneme bağırıyordu , ben ise kapının ardında çökmüş onları dinliyordum. En sonunda bir anda bağırma sesleri kesildi. O an kapının ardına bakamamıştım. Çocuk olduğumdan mıdır, gerçeklerle yüzleşmek istemediğimden midir bilinmez, o kapının ardına bakamadım. Daha sonra kısık kısık inleme sesleri geldi, bu annemin sesiydi. Bir anda nereden geldiğini bilmediğim bir cesaret buldum kendimde. O kapının ardına bakmıştım o an. İki saniye önce bakamadığım kapının ilerisi, gözlerimin önündeydi. Annem yerdeydi ve halıda kan vardı. Babam olarak adlandırılan insan anneme zarar vermişti. O çocuk bedenimle babamı annemden kurtaramadım diye kendimi suçlamıştım oradayken. Babama vurmak istemiştim ben o zaman. Ben belki ilk defa şiddetin ve nefretin bende bu kadar yüksek seviyede olduğunu hatırlıyorum. Babamın önünde dikilip "Bencil, sen sadece kendini düşünen bir bencil ve pisliksin!" demiştim. Tabi sonrasında pislik insan bana kalıcı olan bir yara izi vermişti. En sonunda annem ile ben yerdeydik ve ben ilk defa ağzımda bu kadar yoğun kan kokusunu tatmış, canımın ilk defa bu kadar çok acıdığını hissetmiştim. Daha sonrasında hastaneye götürürler bizi en azından diye düşünerek kapamıştım gözlerimi. Fakat gözlerimi açtığımda hala aynı odada ve aynı şekilde yerdeydim. O zaman da ilk defa çaresizlik, umutsuzluk ve hayal kırıklığı duygularını hissettiğimi hatırlıyorum. Anılar kalıcı olmasa da duygular kalıcıdır derler, doğruymuş. Daha sonrasında komşulardan zar zor yürüyerek yardım istemiştim. Komşularımız fark edene kadar kolumdaki kesiğin farkında değildim. Komşularımız sağ olsun o gün bizi yalnız bırakmamışlardı. Annem en sonunda terk etmişti babamı. Daha sonrasında annem kendi annesiyle babasının yanına gitme kararı aldı. Beni de yanında götürdü tabii. Annem her zaman bana bu kötü anıları unutturmaya çalıştı. Kendisi bu kötü anında bile beni mutlu etmeye çalışıp, bana kötü anıları unutturmaya çalışıyordu. Hafif bir gülümseme yerleşti yüzüme. Camda kendi yansımamı görüp buralara kadar geldiğim için biraz daha gülümsedim, gülümseme biraz daha yayıldı yüzüme.
YOU ARE READING
Adalet Şafağı
Random"Ben ölü toprağım Başak. Sen de o toprağın verimli olmasını sağlayacak tek fidan. Ben solmuş papatya tarlasıyım, sense o papatyanın solmasını engelleyecek bir su huzmesi. Ben evsiz biriyim, sense benim yeni evim." Ona döndüm. Gözlerinin içi gülüyord...