Selamlarr. Medyada Kıvanç var. Oy verip yorum yapmayı unutmayınn♡
Yavaşça gözlerimi araladım. Sabah olmuştu. Kuş sesleri beni yatağımdan kaldıracak kadar gürültülü ve güzeldi. Telefonumu komidinden alıp saate baktım. Saat sabah ondu. Bugün de iznim olduğu için kalktığım saati önemsemedim ve mesaj bildirimlerine baktım. Kıvanç'tan bir mesaj gelmişti.
Kıvanç: Merhaba uyuyan güzel, günaydın. Benim iznim bitti ve bugün çatışmaya çıkacağız. Olur da görüşemezsek seni sevdiğimi bilmeni istiyorum. Bir aksilik çıkmazsa eğer akşam seninle kabusun hakkında konuşmak istiyorum, görüşürüz. Ha bir de, masanın üstündeki hediyeyi umarım beğenirsin.Hızlıca yatağımdan kalktığım gibi masamın üzerine baktım. Baktığım gibi kalbimin çarpması da bir oldu. Kıvanç benim resmimi karakalem çizmişti ve harika gözüküyordu. Sakince kağıdı alıp ellerimi üzerinde gezdirdim. Harika çizilmişti. Kağıdın arkasını çevirdim ve bir not yazıyordu
"Senin kadar güzeli hiçbir ressam çizemez ama deneyeyim dedim. Yanına yatmamak için kendimi zor tuttum. Son olarak, uyurken de harikasın."
Gülerek kağıdı masamın üzerine tekrardan koydum. Koşarak telefonu elime aldım. Kıvanç'a mesaj atsam görmeyebilirdi. Muhtemelen bana hediyemi bıraktıktan sonra operasyona çıkmışlardı. Kıvanç'ın mesajına cevap vermeden ne yapacağımı bilemez halde odamda birkaç tur attıktan sonra timin yanına gitmeye karar verdim. Hızlıca saçımı atkuyruğu yaptım ve dolabıma yöneldim. Dolabımdaki en rahat kıyafetleri de giydikten sonra odamdan çıktım.
Kıvanç kabusum hakkında konuşmak istiyordu. Daha ben kendime anlatamazken Kıvanç'a nasıl anlatacaktım bir fikrim yoktu fakat fazla önemsemeden yürümeye devam ettim. Kıvanç mesajda olur da görüşemezsek yazdığında tedirgin olsam da bir şey yapamadım, engelleyemezdim. Askerlik işleri böyle yürüyordu. Her operasyonlarda yaşamın bir belirsizlik içindeydi ve sen kaderde yazılanı engelleyemezdin. Fakat eğer ölsen bile vatan için ölecektin ki bu müthiş bir ölüm olurdu. Düşüncelerimle dudaklarıma küçük bir gülümseme kondurdum ve ortak odaya girdim.
Odadaki herkes konuşuyordu ve bu benim ilk başta garibime gitmişti. Bu kadar zamanda böyle kaynaşmamız mükemmeldi. Beni gördüklerinde hepsi sıcak gülümsemeyle beni ağırladılar. Ben de gülümseyerek onların yanına oturdum ve sohbetlerini dinlemeye başladım. İlayda bir ansını anlatıyordu ve yüzünde acı bir gülümseme vardı. Dikkatlice İlayda'yı dinlemeye başladım.
"Eskiden ailemle her pazar bir yerlere gider, eğlence günü yapardık. Bu bizim için bir alışkanlıktı ve harikaydı. Yine bir pazar sabahı ailem hazırlanmıştı ve beni de aramışlardı. Ben o zamanlar doktorluk okuyordum ve bazen pazar günlerini kaçırıyordum. Yine de ailem hiçbir zaman bu eksikliğimin verdiği üzüntüyü bana hissettirmemişti. Beni aramışlardı ve ben de onların yanına kendi arabamla gitmiştim. Arabamla onları aldım ve yola koyulduk. O gün biraz hızlı gidiyordum ve ailem her ne kadar yavaşla deseler de bir şekilde onları geçiştirmiştim. O zamanlar ehliyet almamın üzerinden neredeyse dört ay geçmişti. Anlayacağınız o zamanlar acemi fakat kendime güvenen biriydim. Fazla güven tabi ki de iyi olmaz."
Gözlerini kapayıp yutkundu.
"Şık bir lokantaya gitmiştik ve canlı müzik de vardı. Aileme unutulmaz olsun diye bir jest yapmaya karar verdim. Oradaki şarkı söyleyenlerden istek bir müzik çalmalarını söylemiştim. Ailecek en sevdiğimiz müzik Arnavut Kaldırımı diye bir şarkıydı. Aileme çaktırmadan o şarkıyı istemiştim ve şarkımız çaldığında annem ve babam birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. O şarkıyı ilk babam annemle dans ederken açmış, annem beğenmiş ve bu sevda bana kadar gelmişti. Annem ve babama parıldayan gözlerle baktım. O an o kadar güzeldi ki sonsuza kadar sürmesini isteyebilirdim. "
YOU ARE READING
Adalet Şafağı
Losowe"Ben ölü toprağım Başak. Sen de o toprağın verimli olmasını sağlayacak tek fidan. Ben solmuş papatya tarlasıyım, sense o papatyanın solmasını engelleyecek bir su huzmesi. Ben evsiz biriyim, sense benim yeni evim." Ona döndüm. Gözlerinin içi gülüyord...