Üçüncü Bölüm

64 7 11
                                    

Yaprakları unutmayalım! :) 🍁

İyi okumalar. :)



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Bıçak deriyi, söz kalbi yarar. Deriyi dikersin geçer, izi kalır ama kalp çürür, ölür.

-

Ne yapman gerektiğini bilmiyorsan ve buna rağmen bir şey yapmaya kalkışırsan eğer, her şeyi eline yüzüne bulaştırmış olurdun.

Yapmıştım ve elime yüzüme bulaştırmıştım işte. Düşünmeden hareket etmeyeceğime dair kendime verdiğim bilmem kaçıncı sözü de tutamamıştım. Bu sefer düşünmeden yaptığım şeyin cezası; ömür boyu çekeceğim bir vicdan azabıydı ve asla bu cezadan af çıkmayacaktı.

Yağmur yağdığında ortaya çıkan salyangozları ezmemek için kafasını yere eğerek yürüyen kız, bir insanı bıçaklamıştı. Ben bir insanı bıçaklamıştım. Soluklarım o kadar hızlanmıştı ki ardı ardına bir sürü içime giren oksijenler ciğerimi bir balon misali şişiriyordu. Oksijen, içime doluyor ama asla geri çıkmıyordu. Eğer gözlerimi açmazsam kaçabilirmişim gibi zaten sıkı sıkıya kapalı olan gözlerimi, daha da bastırdım birbirine. Hıçkıra hıçkıra ağlarken; bir yandan da sanki boğazıma biri ip bağlamış da nefesimi kesiyormuş ve ben de ipi gevşetmeye çalışıyormuşum gibi parmaklarım gerdanımda geziniyordu.

Görüntüsünü gözlerimi kapattığım için yok edebilmiştim ama kesik kesik aldığı soluklarının kulağımı doldurmasına, ellerimle kulaklarımı kapatsam da engel olamıyordum. ''Arin,'' dedi sinirle. Sesi tıslar gibi çıkmıştı. Soluklandı bir saniye kadar. ''Arin.''

Acı dolu inleyişlerinin arasından kesik kesik nefesler alıyordu. Güçlükle gözlerimi araladım. Koltukta uzanıyordu ve yarasına bastırdığı elinden bileğine doğru kanlar akıyordu. Akan kanı beyaz tişörtünü kırmızıya boyamıştı. Ne zaman bu kadar kan akmıştı böyle? Görüntüsü iyice paniklememe neden olurken aniden nefesimin tamamen kesildiğini hissettim. Boğazımdaki ip daha da sıkılmış, tamamen oksijenin girdiği yolu kapatmıştı sanki.

''Arin bana,'' Yutkundu ve sesli bir nefes verdi. Alnında boncuk boncuk terler oluşmuştu. Boğazımdaki ip gittikçe daha da sıkılaşıyordu. Ağzımı açmış, ciğerlerime dolan oksijeni vermeye çalışıyordum ama nafile. Gittikçe daha da şişiyordu. Çölde susuz kalmış gibiydim. Bir damla oksijene muhtaç hissediyordum kendimi.

Ne bir tepki veriyordum ne de bir nefes. Donup kalmıştım ve vücudumdaki hiçbir organ işlevini yerine getirmiyordu. Boğazını temizledi ve yutkundu. Aralık dudaklarından nefes alıp, veriyordu. ''Arin bana bak,'' dedi emir vermekten çok, beni kendime getirmek ister gibi sert çıkmıştı sesi.

Koltukta kendini biraz daha geriye çekerken, tekrar inledi acıyla. Gözlerim hala yarasını bastıran, kanla kırmızıya boyanmış elinde sabitliydi.

''Arin!'' Diye bağırdı öfkeyle. Öfkesi sesindeki acıyı bastırmıştı. Burnundan soluyordu. Sıçrayarak kendime geldim. Gözlerimi kırpıştırdım birkaç. Kafamı ağır bir hareketle sağa sola salladım. Gözlerimi tekrar açtığımda iki çift mezarlıkla göz göze geldim. Bakışları baygındı.

Yüzünde onunla tanıştığımdan beri gördüğüm tek şey olan gür kaşlarının altındaki iki çift mezarlığın toprakları da simsiyahtı artık. Zifiri karanlık hüküm sürer olmuştu gözlerinde. Hızlıca ayağa kalkarak, dizlerimin titremesine rağmen koşarak yanına ulaştığımda koltuğun tam yanına diz çöktüm. Kendimi neredeyse yere attığımdan dolayı yere sürten dizlerim acımıştı. Sık sık alıp verdiği soluklarının sesini daha net duyuyordum şimdi. Soluklarıma karışan hıçkırıklarım göğsümü sertçe indirip kaldırmaya devam ederken, titreyen elimi kaldırıp yarasına bastıran elinin üstüne koydum. ''Ahves...'' diyebildim sadece ağlamaklı sesle.

NEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin