"Jeongin miydi?"
Hyunjin telefonunu cebine koyarken onaylamıştı büyük olanı.
"Onsuz yemeğe çıkmamıza kızmış değil mi? Ah ne aptalız , onu da çağırmalıydık."
Minho dalga geçer bir tavırla ve yapmacık bir pişmanlıkla yalan olduğuna emin olduğu şeyleri sıraladığında ikisi de kıkırdamaya başladı. O böyle biri diye düşündü Hyunjin.
Başına bela olacak konularla dalga geçiyor. Bu onun mücadele şekli.
"Çok kızmış , tteokbokkie yiyemeyeceğim diye ağlıyordu. Zor susturdum."
O da Minho'nun minik senaryosuna dahil olmuştu işte. İkisi de yine güldüler yemeklerini yemeye devam ederlerken. Hyunjin gülümsemesi erken solan taraf olmuştu. Karşısında hala neşeyle kıkırdayan genci izliyordu.
Gülüşü çok güzeldi Minho'nun.
Sahi ya , ne kadar süredir birlikteydi Hyunjin, Minho ve Jeongin? Tanıştıklarında Hyunjin daha lise bir'de idi. Şimdi ise üniversite 4.sınıftaydı. Eh, şimdiden Minho'nun kişisel doktorluğunu yapıyor gibiydi ama daha 22'lerinin sonunda bir öğrenciydi. Hoş , okulu bu kadar çok asmaya devam ederse uzun bir süre daha öğrenci olarak kalacaktı. Minho'nun maçları sıklaştıkça okula gitmeye içi el vermiyordu. Onun ne kadar dikkatsiz olabileceğini ve durumunun ne kadar hassas olduğunu iyi biliyordu çünkü. Minho'nun ona ihtiyacı vardı.
Belki biraz da Hyunjin'in Minho'nun iyi olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı.
Kendini korumaya bu kadar alışık ve bu kadar iyi dövüşen birine karşı nedenini bilmediği bir koruma iç güdüsüyle yaklaşıyordu Hyunjin.
Yaptığı şeyleri neden yaptığını iyi bildiğindendi bu belki de, onu çok iyi tanımasındandı. Belki de lise ikiden beri fark ettiği ama kaybetme korkusuyla asla dillendiremediği duygularıydı tüm bunların sebebi.Duyguları üzerine sık düşünmemeyi seçiyordu genelde. Minho'nun bir ilişki istemediğini ve hiçbir zaman da istemeyeceğini biliyordu Hyunjin. O da hiçbir şey beklemeden sadece ona yakın olmak istiyordu. Güvende olduğundan emin olduğu sürece başka hiçbir şey beklememeye söz vermişti. Kendi canını yakmamak içinse ne hissettiğini düşünmemeye.
İşte tam olarak da bu yüzden, 'hyung'unun güzelliğini izlemeye dalıp gittiğini ve hisleri üzerine düşünmeye başladığını fark ettiğinde kafasını iki yana salladı.
Sanki o kafasını salladıkça düşünceleri de ondan uzaklaşıp düşeceklermiş gibi.
Kafasını dağıtması gerekirken sadece saçlarını dağıttığını farkettiğinde ise en azından herhangi birşey hakkında konuşması gerektiğine karar vererek söze girdi.
"Dünki yaran hyung. Nesne kullanmanın yasak olduğu sırada olduğunu söylediler. Neden maçı bırakmadın? Kan kaybetmenin sana nelere mal olabileceğini bilmiyor muydun? Hem o aptal hakemler ne işe yarıyor yıllardır anlamıyorum."
Minho göz devirip derin bir iç çektiğinde Hyunjin rahat bir nefes almıştı.
Gülümsemiyorken daha az dikkat dağıtıcısın Lee Minho.
"O hakemler sadece antrenörlerin ısrarla kural ihlaline itiraz etme ihtimaline karşı ve kazanının kolunu kaldırıp kalabalığı coşturmak için oradalar. Ayrıca bu kafes dövüşü , kurallar antrenörler ve hakemler dahil kimsenin umrunda değil , birbirimizi öldürmemiz bile sadece heyecanla karşılanacaktır orada."
"Kurallar bir kişinin umrunda ama değil mi? Aptalın birnin o kurallara uyma takıntısı ringteki tek zaafı olarak biliniyor. Tanıyor musun acaba bu kişiyi?"
Büyük olan kaşığı gergin ama yavaşça masaya bıraktığında Hyunjin kendini tedirgin hissetti. Genelde eser gürlerdi veya bir şekilde geçiştirirdi. Ama bu hareket bir açıklama yapacağını gösteriyordu.
Açıklamak istiyordu Minho. Jeongin'den bile sakladığı bu sırrı birisine anlatmak ve bu yükten bir nebze olsun arınmak istiyordu. Ama ağzını her açtığında sanki görünmez bir el onu tekrar kapanmaya zorluyordu. Derin bir nefes aldı. Başı dönüyordu. Gözünden hızla süzülen bir damla yaşı umursamadan suratı her zamanki alaycı gülümsemesini yerleştirdi.
"Benim yenmek için kuralları ihlal etmeye ihtiyacım yok."
Ardından her zamanki gibi kibirli bir gülümseme bırakmıştı dudaklarına. Söyledikleri tamamen doğruydu. Yenmesi için kural ihlaline bir kez dahi ihtiyaç duymamıştı. Ona göre bu kaybedeceğini bilen zavallıların yapacağı bir hamleydi. Kuralsız oynayan kişilere karşı dahi bir kez olsun pes etmeden galibiyetle ringden ayrılmış olması da şöhretinin bir parçasıydı. Ama bu konudaki hassaslığının esas nedeninin bu olduğu söylenemezdi. Kardeşi dahil çevresindeki herkesin emin olduğu tek şey vardı. Lee Minho her zaman kurallara göre oynardı. Ve her zaman kazanırdı.
Öbür yandan , Hyunjin bunun altında başka bir sebep yattığının farkındaydı. Minho'yu ağlarken görmek pek de sık yaşanan bir durum değildi onun için. Kimse için de öyle olacağını sanmıyordu. Duygularını saklamayı ve içinde yaşamayı iyi bilirdi o. Eğer gözyaşlarına hakim olamadıysa bir sebebi vardı. Göz ardı edilemeyecek bir sebepti bu.
Ama sorgulamamaya karar verdi Hyunjin.
Bugün olmazdı.
İkisinin de güzel bir uykuya ve derin bir dinlenmeye ihtiyacı vardı. Hesabı ödeyip kalktıklarında sonunda bu uzun günün bittiğini düşünüyorlardı. Saat 11'i bulmuştu ve daha kötülerini görmüş olsalar da, dün yaşanılanlar onların bir haftalık aksiyon kotasını doldurmaya yeterdi.
Bu yüzden o günün sonuna geldikleri için şükrettiler. Kaldıkları eve -depodan bozma spor aletleri ve ranzalardan oluşan bir bodruma- doğru ilerliyorlardı ki kendilerini kapana kıstıran ve dövüş camiasıyla direkt olarak bağlantılı görünmeyen adamları farkettiklerinde Minho gündelik hayatın da ringdekine benzeyebileceğini düşündü.
Aksiyon ve hareket tam bitti dediğin yerde başlayıp seni hazırlıksız yakalayabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cage // Minchan
FanfictionChris , çetesini temsil etmesi adına Güney Kore'nin en iyi kafes dövüşçüsünü ararken bulacağı kişinin zarif bir fiziğe sahip, güzel yüzlü ve anemik bir genç olacağını tahmin etmiyordu. Ana Ship : Minchan Side Shipler : Jaywon , Hyunsung TW // Kan, ş...