Kısa süren yolun ardından sonunda varmıştı. Kapının önünde durdu. Çalıp çalmamak konusunda neden bu kadar tereddüte düştüğüne anlam veremiyordu. Her zaman yaptığı türden bir görevdi bu da. Kendini buna inandırarak kapıyı çalarken ise, ona Hyunjin'i getirmesi emredildiğinde heyecanlanmadığına ikna etmeye çalışıyordu kendisini. Yine de içindeki kıpırtı oradaydı ve kapı açılmadıkça gergin bir şekilde topuğunu yere vurmasına neden oluyordu.
Gergin bekleyişi neyse ki uzun sürmedi. Kapı beklemediği bir şekilde sertçe açıldı. Aynı sertlikte bakışlarla da karşılaştı kafasını kaldırdığında Jisung. Tehditkar gözleri , vücudunu saran jilet gömleği ve özenle şekillendirilmiş saçlarına rağmen yorgun gözüküyordu karşısındaki çocuk. Uykusunu alamamış gibiydi ve gözlerinin altı mosmordu ama bu bile bir şekilde onun üzerinde iyi görünüyordu. Sonra ise içinden ne geçiyor olursa olsun değişmeyen soğuk ifadesiyle duruşunu dikleştirdi Hyunjin'in karşısında. Siayh saçının kolları göğsünde bağlanmıştı. Jisung'da burada istenmediğini belli etmek için kullandığı tüm beden dili inceliklerinden yalnızca biriydi bu.
"Ne işin var burada? Yarışmaya daha iki gün var sanıyordum."
Jisung onu başıyla onayladı. Hesap soruyordu karşısındaki çocuk , ama gözlerinde beliren küçük endişe parıltıları da kaçmamıştı Jisung'ın dikkatinden. Minho için endişeleniyor diye geçirdi içinden. Minho ile geçirdiği zamanlarda büyük olanın Hyunjin'i iyi bir dosttan fazlası olarak görmediğine emin olmuştu ama Hyunjin'in hisleri konusunda emin değildi. Ya çok korumacı bir arkadaştı ya da Minho'dan hoşlanıyordu. Nedense ikinci ihtimal onu huzursuz etti. Böyle hissettiğinin farkında olmak ise çok daha dayanılmazdı.
"Yarışma iki gün sonra , haklısınız Bay Hwang. Ama patron sizi görmek istiyor. Bay Lee ağrı krizlerine geçirmiş öğleden sonra, onunla ilgili."
Hyunjin duyduklarıyla gözlerini faltaşı gibi açmıştı. Kızdı kendine verdiği tepkiden dolayı. Oldukça normal bir durumdu bu Minho için ama yine de krizler sırasında çektiği acıyı düşünmek , hatta bazen buna şahit olmak, Hyunjin'in onlardan nefret etmesine neden oluyordu. Bu yüzden suratının endişeli bir hal almasına mani olamamıştı. Üstelik Minhyuk'tan başka o krizler sırasında Minho'nun acılarını hafifletecek hiçbir şey olmamıştı bugüne kadar. Kriz vücudunu daha da yıpratacak kadar uzayıp şiddetlenmeden açıdan bayılmış olmasını umdu. Hemen oraya gitmeliydi. Elinden bir şey gelmese de en azından krizden sonraki ağrıları bir nebze olsun ağrı kesicilerle yatıştırabilirdi. Çabuk olmalıydı.
O gergin bakışlarla anahtarını almak için içeri döndüğünde ise Jisung, suratına kapanan kapının dışında beklemeye devam etti. Haklıydım. Kesinlikle Minho'ya aşık. Doğru bir çıkarım yaptığı için kendisi ile gurur duyması gereken anlardan birindeydi ama tatmin olmuş hissetmiyordu. Neredeyse hayal kırıklığına uğramıştı. Sertçe yutkunup boğazındaki yumruyu geldiği yere geri yollamaya çalışırken duruşunu dikleştirdi. Telefonunun çalmasını, Chan'dan sonu gelmeyen emirler duyacağı bir arama almayı düşledi. İşte o zaman bir robot gibi sadece söylenenleri yapardı. Düşünmez ya da hissetmezdi. Düşündükleri ve hissettikleri bu kadar kafa karıştırıcı ve sinir bozucuyken ihtiyacı olan tek şey de buydu. Ama şanslı gününde değildi. Telefonu çalmadı ve Jisung'u hala Hyunjin'in parfümünü koklayabileceği bir yerde derin bir sessizlik kucakladı.
Neyse ki saniyeler sonra kapının alt kısmındaki küçük kapıdan sıska , minik bir köpek dolandı mafya olanın ayaklarına. Tanrı dileğini garip bir şekilde kabul etmiş gibiydi. Eğildi ve cırtlak sesli olsa da sevilmeye epey meraklı olan köpeğin tüylerini elleriyle karıştırdı. Sevimli bir hayvan olduğunu düşündü onun. Sahibinden daha az hırçın olduğu kesindi. Samimiyet kurmaktan sahibi gibi kaçmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cage // Minchan
FanfictionChris , çetesini temsil etmesi adına Güney Kore'nin en iyi kafes dövüşçüsünü ararken bulacağı kişinin zarif bir fiziğe sahip, güzel yüzlü ve anemik bir genç olacağını tahmin etmiyordu. Ana Ship : Minchan Side Shipler : Jaywon , Hyunsung TW // Kan, ş...