Korku

367 36 52
                                    

Boynuna sarılmış halde gözyaşlarını akıtan kızın yere düşeceğini fark edince dakikalardır hareketsiz duran kollarını beline sararak kucakladı. Arkasında duran Azer de anında yanına gelmişti. Bir eli kızın sırtında, diğeri ise dizlerinin ardında olduğundan koluyla yüzünü kendine doğru yaklaştırdı. "Aşkım?" Dudaklarından dökülen kelimenin yanındaki adamın irkilmesine neden olduğunu fark edemeyecek kadar endişeliydi. "Aşkım, duyuyor musun beni? Aşkım? Kendinde misin?"

Mavi saçlı kız görüşü bulanıklaşırken kucağında olduğu adamın gömleğini sıkıca tuttu. Karanlığa gömülmek üzere olan zihnini zorlukla uyanık tutuyordu. Fısıldayarak "Peşindeler," diyebildi. Demir başını tamamen kendisine doğru çektiğinden çatık kaşlarla bal gözlü çocuğun yüzündeki değişimi izleyen Azer ne dediğini duyamıyordu. "Burada yaşadığını öğrenmişler. Kaç. Kaç, Demir."

Gömleğini tutan elin düşmesiyle Demir küfür ederek bakışlarını Azere çevirdi. "Araban nerede?" Yeşil gözlü çocuğun öylece durmaya devam ettiğini görünce "Azer!" diye bağırdı. Aklından geçenleri tahmin etmekte zorlanmıyordu fakat şu an bununla uğraşamayacak kadar endişeliydi. Kollarındaki kızın hipertansiyon yüzünden zorlandığını biliyordu. Bir an önce hastaneye gitmeleri gerekiyordu. "Azer, araban nerede?"

"Araba babamda ama Sonerin arabası çay ocağının önünde." Demirin koşmaya başlamasıyla Azer de peşine takıldı. Yeşillerinin değdiği manzara ne kadar canını yaksa da kız için endişeliydi. Ayrıca Demirin bu haldeyken araba kullanmasının tehlikeli olduğunu da biliyordu. Ondan daha hızlı davranarak çay ocağına girip Sonerden arabanın anahtarını aldı. Açıklama yapmak için zamanı olmadığını söyledikten hemen sonra koşarak Demirin yanına gitti. Kilidi açtığı anda adam kollarındaki mavi saçlı kızla arka koltuğa, Azer ise şoför koltuğuna geçti.

🌊

Demir kollarındaki kızı Şerefin gösterdiği sedyeye yatırdıktan sonra "Hipertansiyon hastası," diyerek bilgi verdi. Bir eli kızın elini sıkıca tutarken diğeri de saçlarının arasındaydı. Ben ise onlardan birkaç adım uzakta durmuştum. Sırığın endişesini izlerken gülesim geliyordu çünkü kafam yarılsa Demirin benim için böyle endişelenmeyeceğini biliyordum.

"Bu yaşta mı? Hipertansiyonu tetikleyen başka hastalığı var mı?"

"İki yıl önceye kadar uyuşturucu kullanıyordu." Dudaklarından dökülenlerle kaşlarımı çattım. Uyuşturucu mu? Bulaşmadığı bir o kalmıştı zaten. "Hipertansiyonun nedeni de uyuşturucu."

"Tamam, siz dışarıda bekleyin." Şeref abi Demirin uzaklaşmadığını, kızın elini tutmaya devam ettiğini görünce elini omzuna koydu. Yüzüne dönen bal gözlerdeki korku gülümsemesine neden olmuştu. Demirin şimdiye kadar birinin elini tuttuğunu ne o görmüştü ne de ben. Anlaşılan bu kıza fena tutulmuştu. "Demir, izin ver işimizi yapalım. İyi olacak, korkma." Bana bakarak başıyla gitmek istemediği her halinden belli olan sırığı işaret edip "Dışarıda bekleyin," dedi.

Zor da olsa onu dışarı çıkara bildiğimde en yakındaki banka oturduk. Demir hissettiği endişe yüzünden durmadan bacağını sallıyor, ben ise ne yapmam, ne söylemem gerektiğini düşünüyordum. Yol boyunca tek kelime etmemiştik. Şu an düşündüğüm ise kız gelmeden önce aramızda geçen konuşmaydı. İbnelerle işim olmaz deyişi bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Ne yapmıştım da aklımdan geçenleri, hissettiklerimi belli etmiştim bilmiyordum ama fark edilmenin canımı bu kadar yakacağını tahmin etmemiştim. Faruk haklı çıkmıştı. "Sadece yönelimini çevrenden değil, duygularını da Demirden saklaman gerekiyor. Bana yardım etmiş olması - sizin tabirinizle - ibnenin birinin duygularından rahatsız olmayacağını, olay çıkarmayacağını göstermiyor," demişti. Haklıydı. Olay çıkarmamış olsa da açıkça uyarmıştı. Konuştuğumuz sırada yüzündeki, gözlerindeki tiksintiyi hatırlayınca zorlukla yutkunup gözlerimi kapattım. Bal gözlerin bana öyle baktığını görmektense yeniden düşman olmaya razıydım.

Liman [B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin