Hediye

295 32 41
                                    

Yatakta yatan bedenin kıpırdadığını fark edince bakışlarımı elimdeki kitaptan ayırdım. Demir ışığa alışmak için gözlerini kırpıştırıyordu. Ayağa kalkıp kitabı yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Yatağa yaklaştığım sırada ışığa alışmış olan adam çatlayan sesiyle "Azer?" dedi. Sonunda özlediğim sesi duyabildiğim anda gülümsedim.

"Günaydın."

"Ne oldu?"

Dokunuşum fark edilmeyecek şekilde Demirin uzamış olan saçlarının uç kısımlarını parmağıma doladım. "Yorgundun," derken dokunduğum yumuşacık tutamlar sayesinde sonunda rahat bir nefes alabilmiştim. "İki gündür uyuyorsun, sırık." İlk gün uyanmayınca korkudan delirecek hale gelmiştim fakat Şeref abi bunun daha iyi olduğunu, dinlenmesine izin vermemiz gerektiğini söylemişti. Bu yüzden ben de iki gündür hastaneden ayrılmıyor, Demirin yanında sessizce oturuyordum.

"İki gün mü? Evdekiler..."

"Merak etme, hastaneye gelenin ben, refakatçimin sen olduğunu sanıyorlar. Telefonla konuşmaktan nefret etmen büyük şans, mesajla herkesi geçiştirdim."

"Seninkiler hastanede olduğunu öğrenirlerse korkarlar."

"Annem gerçeği biliyor." Yumruk yaptığım sağ elimi omzuna hafifçe vurdum. "Bu durumdayken başkaları için endişelenmek tam senlik," dedikten sonra Şeref abiye haber vermek için odadan çıktım.

🌊

"En azından doğru dürüst uyu be, oğlum. Korkuttun bizi."

"Kusura bakma, abi. Geldiğimden beri senin de başına bela oldum."

"Sen iyi ol, yeter bana. Son testlerin cevabı da gelsin, yarım saate çıkarsınız."

Yeniden yalnız kalınca Demir uzanıp komodinin üzerindeki kitabı aldı.Jiletin hala sayfaların arasında olduğunu görünce "Kitap ne zamandır sende?" diye sordu. Sandalye yerine bu kez yataktaki boşluğa oturdum.

"O gün..." Demire duygularımı itiraf etmemin ardından yangın gecesinde yaşananları öğrendiğim günü hatırlayınca derin bir nefes aldım. Aldığım onun kokusuyla dolu nefesler sayesinde yanımda olduğuna emin oluyordum. "Bana her şeyi anlattığın günden beri harabedeydi."

"Eve götürürsem evdekiler içindeki yüzünden korkardı."

Kitabı elinden almadan sayfaları açıp yüz yetmiş altı ve yüz yetmiş yedinci sayfaların arasındaki jileti ortaya çıkardım. İki gündür kitabı okuyor olmama, jileti her gördüğümde boğazımda düğüm oluşmasına rağmen atamamıştım. Mertin ölümüyle ilgisi olduğundan yapamamıştım. İçimden bir ses Demirin jileti kitabın arasında ve yanında taşımasının asıl nedeninin bu olduğunu söylüyordu. "Bunu yanında taşımaya devam mı edeceksin?" dediğim sırada bakışlarım yüz yetmiş yedinci sayfadaki yazıdaydı. Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın? Hayatım boyunca bu sorunun cevabı benim için hayır olmuştu. Ailemin, kendimin mutluluğunu her şeyden üstün görürdüm. Şimdiyse... Demirle her şeye vardım.

Demir sanırım soruma cevap vermek istemediğinden "Uyumadan önce ne kadar yorgun olursa olsun mutlaka üç şiir okurdu," diyerek konuyu değiştirdi. Hemen sonrasında hayatını kaybetmiş sevgilisiyle ilgili konuşabileceği son kişi olduğumu hatırlasa da geç kalmıştı. Endişeyle gözlerime bakıp da orada kalp kırıklığı veya kıskançlık görmeyince rahat bir nefes aldı.

Garipti ama Mertle ilgili hissettiğim duyguların arasında kıskançlık yoktu. İkisinin arasındaki ilişkiye karşı duyduğum saygı buna izin vermiyordu. "Biri tarafından şiirlerle sevilmek güzel olmalı." Sayfaların sararmasının nedeninin Demir mi, Mert mi olduğunu merak ediyordum. Evet, kitabın asıl sahibi Mertti fakat Demir hapishaneye yanında götürdüyse her gününü, her anını sevgilisinin sevdiği şiirleri okuyarak geçirdiğine emindim. "Kitap okumayı bir türlü sevemedim ben."

Liman [B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin