İzin Vermem

249 31 46
                                    

Demir bakışlarını bir an olsun karşısındaki kızdan ayırmıyordu. Buraya gelene, çatıya çıkana kadar zihninde dönen senaryolar öylesine dehşet vericiydi ki, zorlukla nefes alıyordu. Korkmuştu. Geç kalmaktan ölümüne korkmuştu. Kızı korkutmayacak şekilde küçük adımlarla yanına yaklaştı. "Ceylin, güzelim, hadi elimi tut," dediğinde masmavi gözlerdeki titreme kalbini parçalara ayırdı. Onu böyle görmekten nefret ediyordu. "Birlikte inelim şuradan."

"Demir, git."

"Sensiz gitmem. Beni biraz olsun tanıyorsan biliyorsundur zaten. Sensiz asla gitmem."

Ceylin titreyen sesiyle "Serbest bıraktılar," dediği an Demir dişlerini sıktı. Öyle ki, çenesindeki kas seğirdi. Biliyordu. Maalesef biliyordu ve bunu engelleyememiş olmaktan nefret ediyordu. Ceylin onların mezuniyet gecesinde tecavüze uğramıştı. Kendisi henüz mezun olmasa da davetlilerden biriydi. Demirin gözünün önünden gitmeyen mavi elbisesini giymiş, süslenmiş, evinden ayrılmıştı. Evinden çıkarken ne o ne de ailesi okula gitmek için kullanılan ara sokaklardan birinde yaşanacakları tahmin etmişti. "O caniyi serbest bıraktılar."

"Biliyorum."

"Ben miydim suçlu, Demir? O serbest kaldıysa suçlu olan ben miyim?" Mahkemede karşı tarafın avukatının söylediklerini hatırlayınca midesi bulandı. "Kurtulmak için yeterince çabalamadığımı söylediler. Yeterince çabalamadıysam rızam varmış." Vücudundaki titreme arttıkça farkında olmadan boşluğa biraz daha yaklaşıyordu. Demirin bedeni gerginlik yüzünden kaskatıydı. "Ben o iğrenç geceyi hala her gün baştan yaşarken... O... O sokaklarda..."

Bir adım daha atarsa düşeceğini fark ettiği anda "Ceylin, bana bak!" diye bağırdı. Sesi öylesine gür ve güçlüydü ki, kızı girdiği transtan çıkarmış, bakışlarının buluşmasını sağlamıştı. "Senin suçun değildi. Duyuyor musun? Sen kurbandın. Güzelim, o gecedeki tek suçsuz sendin."

"Ama dediler ki..."

"Ne bok dedikleri umurumda değil. Masumdun. Masumsun ve masum kalacaksın. Adalet duygusunu kaybetmiş bir ülkede yaşaman masum olduğun gerçeğini değiştirmiyor."

Demir çatıya çıkan kapının açıldığını duydu. Arkaya bakmasına gerek yoktu, gelen kişiyi tahmin ediyordu. Çay ocağında hiç düşünmeden arkasından gelecek ve bu kadar erken yanına ulaşacak tek kişi vardı. Arkasındaki kişinin huysuz şirinden başkası olma ihtimali yoktu.

"Babamın yüzüne bakamıyorum. Bazen ağladığını duyuyorum, biliyor musun? Yıllar boyunca bir kez olsun ağlamayan adam neredeyse her gece ağlıyor."

"Onun da en sevdiği insanın canı yandı, Ceylin. Nedeni sandığın şey değil." Kızın açık açık aklından geçeni söylemesine gerek yoktu. Yüzündeki ifadeden anlamak mümkündü. Kendini suçluyordu. Ailesinin yaşadığı her şey için, gözlerinden akan her damla için kendini suçluyordu. "Nedeni senden utanması değil. Canı yanıyor çünkü senin canın yakıldı."

Bununla ilgili ne kadar konuşsalar da Ceylin için değişen bir şey olmayacaktı. Bu yüzden konuyu değiştirdi. "İlk aşkım olduğunu biliyorsun, değil mi?" Şimdi dudaklarında küçük bir gülümseme vardı. Lise yıllarını hatırlıyor, kalbi sadece güzel duygulara sahipken yaşadığı heyecanı düşünüyordu. "O gece yaşanmasaydı... Mezuniyete gelebilseydim senden hoşlandığımı söyleyecektim. Sana hislerimi itiraf edecek, üniversiteye gidecek, iyi bir iş bulacak, babamın çalışmasına izin vermeyecek ve hayal ettiğim hayatı yaşayacaktım."

"Hala yapabilirsin. Güzelim, daha yirmi yaşındasın. Önünde koca bir hayat var. Hayal ettiğin her şeyi yapabilirsin."

Ceylin buz gibi sesiyle "O cani her şeyi mahvetti," dedikten sonra derin nefesler aldı. Bu anı mahvetmek istemiyordu. Madem ölmeden önce göreceği yüz ilk aşkına aitti, güzel şeylerden bahsetmek istiyordu. Ne kadar güzel olabilirse tabii. "O mavi elbiseyi seçerken neyi hayal ettiğimi biliyor musun? Mezuniyetine gelecek, sana hislerimi itiraf edecek ve dans edecektik. Buna bile izin vermedi. Yaptığı tek şey beni sevemeyeceğin hale getirmekti."

Liman [B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin