Eski Dost

250 34 48
                                    

"Eğilsene lan!"

"Niye eğilecekmişim?"

"Niye olacak? Uzun çıkma diye."

"Uzunum zaten, Mert."

"Bana ne? Eğil dedim."

"Rüyanda görürsün. Kolumun altına gel bakayım."

"Yok ya. Bir de kolunun altına gireyim, daha uzun görün."

"Abartıyorsun."

"Gülme."

"Güldürme o zaman."

"Sırtına atlayayım da gör."

Uzun zaman sonra ilk kez rüyasında güzel bir anıyı gören adam yavaşça gözlerini araladı. Sağ gözünden akan damla şakağına doğru ilerlerken göğsündeki sıkışma yüzünden zorlukla nefes aldı. Sevgilisinden geriye kalan kitabın sayfalarının arasında duran fotoğrafın çekildiği anı görmüştü. Sadece bir buçuk yıl önceydi ama üzerinden yıllar geçmiş gibi hissediyordu. Doğrulup sırtını duvara yasladı. Komodinin üzerinde duran "Sevda Sözleri"ni alıp sayfaların arasındaki fotoğrafı çıkardı. Kitabı geri bıraktığı sırada telefonunu aldı. Kimi aradığını telefonu kulağına yaslayana kadar farkında değildi. Hemen sonra uzun süredir duymadığı ses kulaklarına doldu.

"Demir?"

Göğsündeki sıkışma nefes almasına engel oluyordu. Parmağını sevgilisinin gülen yüzünde dolaştırarak zorlukla "Nasılsın?" diye sordu. Onunla en son hapishaneden çıktığı gün konuşmuştu. Gideceğini söylemiş, onu aramamalarını Rabia ve Aşkıma söylemesini rica etmişti.

"Neredesin lan sen? Ne kadar korktuğumu biliyor musun?"

Biliyordu. Şehrinden, mahallesinden ayrıldığı zaman eksikti. Üniversitedeki ilk gününde Merti bulmuş olsa da uzun süre ailesinin, mahallesindeki birbirinden değerli insanların, arkadaşlarının yokluğunu hissetmişti. Zor olmuştu fakat zamanla yeni insanlar tanımış ve orada da ailesi olmuştu. Mertin kaybıyla birlikte herkese arkasını döndüğü için suçlu hissediyordu. Elinde değildi. Ona İstanbulu sevdiren adamı canından eden şehirde kalamazdı. Başını da arkasındaki duvara yaslayıp "Özür dilerim," dedi. Akif ilişkilerini bilen tek arkadaşlarıydı. Onlar daha aralarındaki şeye isim koymadan önce bakışlarını fark etmiş, ikisine de ayrı ayrı onları anladığını, yargılamadığını, aksine desteklediğini söylemişti. Yangın gününde bile Demirin yanında olan kişiydi. Eğer Akif zamanında gelmemiş olsaydı alnındaki izden daha fazlasına sahip olabilir, hatta ölebilirdi.

"Dileme. Neredesin?"

"Ailemin yanındayım."

"Safa oraya geldi mi?"

"Geldi."

Akif yaşadığı kısa süreli tereddütün ardından "Bir şey yaptı mı?" diye sordu. Safadan önce Aşkımın adamı uyarmak için İstanbuldan ayrıldığını biliyordu ama nereye gittiğiyle ilgili hiçbir fikri yoktu. Üstelik uzun süredir kıza ulaşamıyordu. Hem... Ulaşsa ne olurdu ki? Bir saatlik izin isteyen çalışanları bile kovan patronu vardı ve şu anda işini kaybetme riskini alamazdı. Babası dokuz ay önce ölmüştü. Annesine, ablasına ve küçük kız kardeşine bakması gerekiyordu. Bu da patronundan nefret etse, Demirin yanında olamadığı için kendinden tiksinse bile çalışmasını gerektiriyordu.

Demir de bunları biliyordu. Herkes hapishanedeyken görüşe çıkmadığını sanıyordu fakat gerçek farklıydı. Akif geldiğinde çıkıyordu. En azından arkadaşı görüşe geldiğinde gardiyandan ona babasını kaybettiğini söylemesini istediğinden beri çıkıyordu çünkü Mert yüzünden ne kadar suçlu hissederse hissetsin Akif babasını kaybetmişti ve desteğini almak için ona gelmişti. Bunu yok sayması imkansızdı. Adamın şu andaki durumunu bildiğinden kemiklerinin kırıldığı gün tamamen hayal ürünüymüş gibi "Yok," dedi. Akifi tanıyordu. Elinden hiçbir şey gelmeyeceği halde yanında olamadı, onu koruyamadı, Safayı durduramadı diye kendini suçlayıp dururdu. Demir o duyguyu en iyi bilen kişiydi ve kimsenin aynısını, hatta benzerini dahi hissetmesini istemiyordu.

Liman [B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin