yirmi dört

2.9K 307 185
                                    

Selamlaaar. Nasıl gidiyor? Buralara kadar okuduğunuza göre seviyorsunuz gibi bu çifti ama anlaşılan yorum yapmayı geçtim oy vermek bile istemiyorsunuz. Biraz can sıkıcı olmaya başladı bu durum, benden demesi.
Diğer bölümü +50 oy gördüğümde yayınlarım.

&

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

&

tüm dünya tersine dönse de yanı başında olacağım,
sessiz ve karanlık gece çöktüğünde
ya da basit varlığım son bulduğunda dahi

&

Jimin daha doğmadan önce boşanmıştı annesiyle babası. İki ayrı evi olan mutlu bir çocukluk geçirmişti yine de, annesi ve babası yakın oturur, onun için de sıkça bir araya gelmekten gocunmazlardı.

Annesi ünlü bir cerrahken babası ise oldukça tanınan bir avukattı, ikisi de işlerine aşık olduklarından evlilikleri yürümemiş de olsa söz konusu oğulları olduğunda ikisi de her şeyi bir kenara bırakmaktan geri durmazdı. Jimin, merhameti ve sadakati babasından, doktorluğun kutsallığını ve cesareti de annesinden öğrenmişti. Şehrin ismi en duyulmuş avukatları arasında en çok karşılıksız davaya bakanı babasıydı, müvekkilleri arasında da hiçbir ayrım yapmazdı hiçbir zaman. Annesiyse başarılı bir cerrahtı, çevresine karşı öylesine hassas bir kadındı ki birkaç kez gazetelere çıkmış, haber programlarında isminden övgüyle bahsedilmişti. İsimlerinden kıvançla bahsedilirken birer eş olarak berbat olsalarda harika ebeveynler olduklarından pek bahseden olmazdı. Bazen işlerini kenara bırakamadıkları da olurdu tabi, ama bunun sayısı iki elin parmaklarını geçmemişti o yaşına kadar. Bu olay yaşandığında da o nadir gecelerden birindeydiler işte.

O zamanlar daha on bir yaşındaydı Jimin. Babası bir müvekkili ile görüşmek için o hafta sonu şehir dışına çıktığından Jimin de annesi ile kalacaktı. Fakat kimsenin beklemediği bir şey olmuş, şimdi herkesin zihninde karanlık bir mezar olarak yer edinen o gün de acil bir şekilde girmesi gereken bir ameliyat sebebiyle hastaneye gitmesi gerekmişti annesinin. Böyle acil durumlar için telefon rehberlerinde kayıtlı olan bir bakıcısı vardı Jimin'in, Song Hye-kyo.

Hye-kyo, on dokuz yaşında gencecik bir üniversite öğrencisiydi. Jimin onu her görüşünde farklı bir saç rengi olurdu, ona dair en net hatırladığı iki şeyden biri buydu. O gecede saçları pembeydi elinde bir Scrabble kutusuyla kapıda belirdiğinde, teninden akıp giden pembe de bir elbise giymişti etekleri uçuş uçuş olan. Jimin onu ilk gördüğü anda haline bayılmış, bu kez örülü olmayan kıvırcık pembe saçlarına dokunmak için ona atılmıştı. Annesi evden ayrılırken Jimin ona pek dikkat de etmemişti elinin altındaki saçların yumuşaklığı ile ilgilendiğinden, annesi ise aceleci olduğundan belki onun yüzündeki hüznü fark edememişti.

Onunla geçen diğer akşamları gibi başlamıştı o gece de aslında, beraber televizyon izlemişler, yemek yemişler ve biraz da Scrabble oynamışlardı Jimin'in ödevlerini kontrol ettikten sonra. Yatağa gitme vakti geldiğindeyse ise işler kızışacak, Jimin'in en karanlık kabusunu yaşatacaktı ona. Hye-kyo'nun erkek arkadaşının eve nasıl girdiğini bilmiyordu Jimin, belki de Hye-kyo almıştı onu içeriye ama bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceklerdi. Yalnızca tam uykuya dalmak üzereyken gelen kavga sesleri yüzünden Jimin odasından çıkmış, basamakları koşarak inip Song Hye-kyo'nun yanına koşmuştu.

red|yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin