Özel Bölüm: Yekpare

1.7K 137 112
                                    




Selamlar, nasılsınız? Nasıl gidiyor hayat?

Bu bildirimi gördüğünüzde hepiniz şaşırmışsınızdır diye düşünüyorum. Böyle bir şeyin olacağını inanın ben de bilmiyorum ama dosyalarım arasında gezinirken karşıma böyle bir şey çıktı. Ben de dedim ki madem bu kadarı yazılmış, bu yoonmini seven herkes de bunu okusun.

Kendisini yazmam yaklaşık bir yıl kadar sürmüş oluyor totaline baktığımızda, kısmeti bu güne, Yoongi'min doğum gününeymiş.

Umarım keyifle okursunuz efendim. Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız. Herkese iyi okumalar.

yağmura, buluta, yıldıza, aya, kara toprağa düşen yaprağa sor, var mı aşktan öte?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yağmura, buluta, yıldıza, aya, kara toprağa düşen yaprağa sor, var mı aşktan öte?


Soğuk bir günde açmıştı Joo-hyung gözlerini dünyaya. Karlı, bir o kadar da kanlı bir mart sabahında, 85 model bir Mercedes'in arka koltuğunda, gün doğarken ilk çığlıkları çınlamıştı gök kubbede. Hastaneye yetişememişlerdi, babası, üzerinden çıkardığı cekete sarmıştı küçücük bedenini. Yüzünü göğsüne yaslayıp kendi sıcaklığıyla onu korurken bir yandan da annesinin elini öpmüş, sıkı sıkıya tutmuştu. Kenetli parmaklarını ayırmadan önce birkaç dakika, yalnızca birkaç yılını beraber geçirecekleri hayatlarından habersiz neşeyle izlemişti onları. Ter içinde kalmış annesi ise olanca kuvvetiyle tutunmuştu Joo-hyung'un babasının eline. Doğum başladığı için arabalarını çektikleri yol kenarından ayrıldıklarında da bırakmamıştı. Şoförü onları hastaneye götürürken Joo-hyung babasının koynundan annesinin kollarının arasına verilmişti. Soğuk bir gündü, buz gibi. Ama Joo-hyung, sıcak bir koyunda geçirmişti ilk dakikalarını. Pek uzun sürmemişti yine de bu vakitler.

Dört yıl. Dört yıl yaşamıştı Joo-hyung yalnızca. Kayıtlara öldü olarak geçmişti, tozlu bir arşivde tutulan sararmış yapraklara kaydedilmişti ölümü. Yalancı ölümü. Joo-hyung dört yıl yaşamıştı ama Yoongi, Min Yoongi, Min Byung-hyun'un evlatlığı, otuz üç yaşındaydı. Bir Mercedes'in arka koltuğunda, soğuk bir mart sabahı başlayan hikayesi sil baştan yazılmıştı. Babasının ceketine sarılarak korunmaya çalışılan bedeni şimdi sevdiği adamın teniyle sarmalanmıştı. Park Jimin'le.

Park Jimin. Min Yoongi'nin her şeyi. Nefesi, düşü, düşüncesi, ruhu, tüm varlığı. Her şeyi. Dünü, bugünü, yarını, tüm zamanlarıydı. Canı, sevgilisi, bütün hayatı. Yoongi'nin hayatında pek çok yol ayrımı olmuştu ama Jimin onun miladıydı. Ondan öncesi ve sonrası vardı, Yoongi her şeyiyle sonrasını tercih ederdi. Ancak onunlayken anlam kazanmıştı tüm varlığı. Jimin Yoongi'nin günüydü, güneşi, ışığıydı. Sanki güneş, sabahları Jimin gözlerini aralayıp da Yoongi'ye gülümsediğinde ancak doğuyordu, gece onun kollarında olduğu zaman tadına doyulmaz geliyordu. Onun kokusu sinmeyince, soluğu soluğuna karışmadıkça nefes almak gereksizmiş gibi geliyordu Yoongi'ye, kalbi onunla bir atmalıydı.

red|yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin