~3~

344 37 199
                                    

"...bana dedin, ha?" kapıyı açtı ve tekrar içeri girdi. Rüzgar da arkasından daha sert kapattı kapıyı. Sana doğru yürümeye başladı ve sen de geri adım atmaya başladın.

En sonunda düşmemek için tekli koltuğa yaslanman gerekecek kadar sana yaklaştığında hemen elverişli ve inanılabilecek bir yalan uydurmak zorundaydın.

"Helga," dedin. "Doğduğum mahallede Helga diye Alman bir kız vardı. Saçları simsiyahtı, ona sürekli 'kara çıyan' deyip sinirini bozardım."

Öldürücü gözlerle bakmaya devam ettiği için konuştukça geriliyordun.

"...onun hakkında kendi kendime konuşurken s-siz... (bir anlığına 'sen' demeye devam edersen ölümünün daha acılı olacağından korktun.) ...duydunuz işte."

Seni aynı yüz ifadesi ile süzdükten sonra ağzından 'tch' sesi çıktı ve anlatmaya başladı.

"Sokakta öyle gezmeye devam edemezdim. Kılık değiştirmem gerekiyordu çünkü beni görenler ya hırsız ya da Çar karşıtı bir çete üyesi zannediyordu. 9 ev gezdim ve hiç birine alınmayınca 10. eve girmek zorunda kaldım."

Cebinden saatini çıkardı ve gösterdi. Saat 3'ü çeyrek geçiyordu.

"Şuan evimde oturup keyif çatıyor olabilirdim ama bana çıyan diyen bir kadına açıklama yapıyorum!"

"Size demediğimi söyledim!" deyip koltuktan destek almayı bıraktın ve ona kafa tutmak için parmak ucunda kalktın- oldukça uzun boylu olduğundan bahsetmiştim-.

Bir-iki adım geri attı ve göz devirdi.

"Bir Çar ile aynı yetkilere sahibim, hareketlerinize dikkat edin."

Sonra duraksadı ve seni tekrar süzdü.

"Daha gençsin." dedi sana bakarak.

'Madem ölmek için gencim, beni görmezden gelip evimden çıkabilirsiniz.' demeyi çok istedin ama bir pot daha kıramazdın.

Sonra geriye birkaç adım daha attı ve bu sefer gerçekten evden çıkmak için kapıyı açtı.

"Eşyalarımı durumu olmayan birine de versen olur. Ama burada kalmasa iyi olur."

"...neden?" diye sordun o çıkmadan önce.

"Kocanla başın derde girmesin." dedi ve sırıtarak kapıyı kapattı.

'Evli olduğumu nereden biliyorsun' diye peşinden seslenmek istedin ama sonradan duvarda bir evlilik fotoğrafının olduğunu hatırladın.

Gidip fotoğrafı indirdin ve ters çevirdin. Yüzünü görmezden gelmektense direkt görmemeyi tercih ederdin.

"Kara çıyana bak," diye söylendin kendi kendine. "...kendine toz kondurmuyor, bize gelince alttan alttan laf sokuyor. Akim görse ne olur ki? Bahse varım o kumarhanelerde beni kimlerle aldatıyordur."

Kendini koltuğa attın ve kırık votka şişesine baktın.

"Bir türlü öldüremedim zaten. Bıçaklasam ya da vursam anlaşılır, zehirlesem sağ kalma riski var, boğsam çırpınıp ses yapacak başım derde girecek."

Gözlerini tavana diktin.

"İntihara mı sürüklesem? Doktoruna rüşvet verip hasta olduğunda yanlış ilaç verdirtebilirim de... Hayır, doktor beni gammazlar. Acaba mahalleye dedikodu yayıp linç mi ettirsem? Ama etrafta çok fazla polis memuru var, kurtarırlar kesin..."

Derin bir iç çektin.

"Sanırım gidip biraz dinleneceğim. Hem kontrol edeyim, o kara çıyan odadan bir şey almış mı?"

Ayağa kalktın ve votka şişesini aldın. Yukarı çıktın ve votka şişesini çöpe atıp odaya girdin.

Odada her şey yerli yerindeydi. Çantası da kenardaydı. Bir kenara oturdun ve çantayı kucağına çekip kıyafetleri incelemeye başladın.

Kıyafetlerin hepsi yeniydi ve hepsinde baskın bir yasemin çiçeği kokusu vardı.

"Bizim mahallede ihtiyaç sahibi kimse yok, hepsi zengin. Kime vereyim ben bunları?"

Biraz duraksadın. Elindeki kıyafetlerden burnuna yasemin çiçeği kokusu dolarken mırıldandın.

"Bence kalsın. Sonra illaki ihtiyaç olur."











3. Bölüm Sonu

Rͪͥus ̷̓Ça̕r̰l͙͔̙̞̱͞ığ̴ıͥ͌ͣ̿̉ x ̶̸̢Reade͒̇̿ͭr̛͡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin