~6~

334 37 176
                                    

İçeriye adımını attı ve sen pelerinini almayı biraz erteleyebileceğini düşünüp kapıyı kapattın.

"Ooo, evin içi çay kokuyor. Umarım bana da ayırmışsındır." dedi alaycı ve neşeli bir sesle. Merdivenlerden çıkarken sen de peşine düştün.

"Bana bulaşarak mı motive oluyor acaba?" diye mırıldandın kendi kendine ve o bunu duymadı.

Eğer duysaydı büyük ihtimalle sana dönüp 32 diş sırıtırdı. Yani, sen ondan öyle bir izlenim almıştın. Belki de öfkelenirdi ya da -hiç ihtimal vermiyordun ama- üzülürdü.

"Mutfak burası mı?" diyerek kapılardan birini açtı. Açtığı kapının mutfak olmadığını görünce hiç açmamış gibi geri kapattı ve geri döndü. Bu sefer ikinci denemede de bulamadı. Ama üçüncüde mutfağı bulmayı başardı.

Sen de onun bu arayışını gülmemek için elini dudaklarına bastırarak izledin. Peşinden mutfağa girdin.

"Bir eve neden bu kadar çok oda yaptırırsınız ki?" dedi ve bir süre önce senin oturuyor olduğun tabureye oturdu. "Hadi çay koy, karşılıklı birer çay içelim."

"Niye?" dedin ellerini göğsünde kavuşturarak.

Sana 'ciddi misin' dercesine baktıktan sonra yapmacık bir samimiyet takındı yüzüne. Yapmacıklığıyla bir kadına aşık sıradan bir adam gibi konuşmaya başladı.

"Size talibim de ondan, benimle bir çay içer miydiniz?" dedi ve yüzündeki yapmacıklığı bırakıp ciddiyetini geri kazandı ve gözlerini devirdi.

"Çayı neden ben koyuyorum, o anlamda. Ben hizmetçiye benziyor muyum? Bence hayır, o halde hizmet etmiyorum." Biraz önce Ostvana'nın oturuyor olduğu tabureye oturdun ve bacak bacak üstüne attın. "Ben bir ev sahibesiyim."

"Ben de-"

O sırada aşağıdan kapı çalma sesi geldi ve sen onun lafının devamını dinlemeden mutfaktan çıkıp aşağı indin.

Gelen Ostvana'ydı. Sana pelerinini getirmişti.

"S/A, niye pelerinini unutuyorsun? Az kalsın beyaz çamaşırlarla yıkayacaktım simsiyah pelerini!" diyerek sana yalandan sitem etti ve kıkırdadı. Sen de kıkırdadın ve pelerini elinden alıp askıya astın.

"Teşekkür ederim, Ostvana."

"Ne demek, umarım bu gece de karşılaşıp yaralanmana neden olmam..." dedi mahçup bir sesle mırıldanarak.

"Ostvana, senin suçun değildi." dedin dışarı bir adım atarak. "Ben fazla abartıp telaş ettim, kaçtım. Sonra da bir aptal gibi yeri boyladım." diye ekledin ve güldün. Ostvana'nın yüzünü buruk bir gülümseme kapladı.

"Sonra görüşürüz." dedi. Sen de karşılığında onun omzunu sıvazladın ve eve geri döndün.

Kapıyı kapattın ve yukarıya, mutfağa çıktın. O sırada aynı yerinde oturmuş çayını yudumlayan bir kara çıyan görmeyi pek beklemiyordun.

Hatta sana da çay doldurmuştu. Karşısına oturdun ve yine bacak bacak üstüne attın. Çay fincanını eline aldın ve içindeki çaya baktın.

"Fare zehri koyacaktım ama kalmamış." dedi ve kıkırdadı. Çayına bir kaşık şeker attı ve karıştırmaya başladı.

"Tabii, içmeye alışkınsınız." dedin ve çaydan bir yudum aldın. Kafasını kaldırıp sana baktı.

"Hah, beni siz insanlar alıştırdınız." diyerek çayından bir yudum aldı. "Benimle ne alıp veremediğiniz var, anlamıyorum bazen."

"Çar ile aynı yetkilere sahip olmanıza rağmen sokaklarda onlarca evsiz var, aç ve fakir insanlar var. Çar onları görmese bile siz görebiliyorsunuz. Peki onlara yardım ediyor musunuz?" dedin sen de çayını yudumlarken.

"Ben hiç durumu olmayan biri görmedim. Herkesin evi var, evinde yemeği var. Olmasa bile maddi destek sağlayacak komşuları vardır illaki."

"Komşular bile görmezden geliyor onları. Onlara yardım etseler bile verdiklerini faiziyle istiyorlar. İnsanlar çocuklarını bile doyuramazken borç ödemeye çalışıyorlar." dedin fincanın avuçlarındayken.

Bütün çocukluk anıların gözünün önünden geçti birkaç saniyeliğine.

"Ailelerde de hata olduğunu düşünüyorum. Madem bakamayacaktınız, niye fazla çocuk yapıyorsunuz ki? Dördüncü, beşinci veyahut altıncı bir boğaza ne gerek var?"

Fincanını sertçe masaya koydun ve yumruğunu masaya vurup ayağa kalktın.

"Ben tek çocuktum! Bütün kardeşlerim ölüp gitti, bir tek ben kaldım! Ailem yine de geçinemiyordu!  Ne babamın maaşı, ne de annemin sabahın köründe gidip gece yarısı geldiği işlerin parası yetiyordu bize! Bize mahallede hep tiksinerek bakarlardı!"

Hırsla bir iç çektin ve bağırarak konuşmaya devam ettin.

"12 yaşından beri çalışıyordum ben! Babam daha 49 yaşında veremden ölüp gitti! Annem 40'ına geldiğinde 'yaşlısın' deyip işten çıkardılar! Babam öldükten sonra temizlikçisi olduğum ailenin oğluyla evlendim, annemi ve kendimi kurtarmak için! 16 YAŞINDAYDIM BEN! HEM ÇOCUKLUĞUMU HEM DE ANNEMİ KAYBETTİĞİMDE!"

Artık hiddetten titriyordun, gözlerin dolmuştu. Bardağını eline aldın ve çayını lavaboya döktün, duruladın ve tekrar sertçe tezgaha bıraktın.

"Siz asiller fakirlerle dalga geçip gülüyorsunuz. Sizlerden birinin de çıkıp onlara yardım ettiğini görmedim. Küçücük çocuklara bile acımıyorsunuz yahu!"

Ona sırtın dönük bir şekilde konuşuyordun. Yüzüne bile bakmak istemiyordun. Sana bir şey söylemesine fırsat vermemiştin hiç. Ve yine devam ettin.

"Siz var ya, evinizde oturup keyif çatarsınız ancak. Sizler sokaktaki dilencileri görmez, açlıktan ağlayan bebekleri duymazsınız. Sizin dünyanız paradan ibarettir, sırf para!"

"Bizim hayatımız da dört dörtlük değil." dedi. Hışımla ona döndün.

"Niye? 'Para mutluluk getirmiyor' edebiyatı mı?" Biraz ilerledin ve ona doğru eğilip devam ettin.

"Öyle de bir mutluluk getiriyor ki para... Her şeye sahip olma biletidir para. İnsanların etrafınıza pervane olmasının nedenidir para. Bambaşka bir dünyanın kapılarını açar para."

"Peki bir ailen yoksa? Ya da seni karşılıksız seven biri yoksa? O zaman da aynı mutluluğu sağlar mı para?" Bunu demesinin üstüne biraz duraksadın.

"Bence gayet mutlusunuz." dedin biraz doğrularak. Ailenin yokluğunu hissettin kalbinin derinlerinde. Ve seni bırakmayacağına ant içip bir an olsun görmediğin Akim'in.

"Para her zaman mutluluk nedeni değildir." dedi. Ayağa kalktı ve tam karşına dikildi. Aranızda 1 karış ya vardı ya yoktu.

"Ama bir ünvan yüzlerce önyargının nedenidir."

Bir adım geri attın.

Sana şöyle bir baktı. Çayından son bir yudum aldı ve masaya bıraktı. Sonra da mutfak kapısına yöneldi. Peşinden gittin.

"Evlendiğin adam da bir asil, değil mi?" dedi merdivenlerden inerken. "Yüzüğünü bile takmıyorsun, evdeki bütün fotoğrafları kaldırmışsın. Ondan da nefret ediyorsun. Aynı evde yaşadığın adama karşı bile önyargılısın."

"Ben önyargılı değilim."

"Öyle mi?" dedi.

"Ben o pislik ile 6 yıldır evliyim. Ben o herif yüzünden beb-"

Aniden durdun.

"Sen ne?" dedi giriş kata indiğinizde.

Ona bütün her şeyini anlatamazdın. Üst katta yeterince anlatmıştın zaten. Hele de bebeğini kaybettiğini anlatırsan sana iyice acıyacaktı ve sen birinin sana acımasını istemiyordun.

"Sen eşin yüzünden bebeğini mi kaybettin?"











6. Bölüm Sonu

Rͪͥus ̷̓Ça̕r̰l͙͔̙̞̱͞ığ̴ıͥ͌ͣ̿̉ x ̶̸̢Reade͒̇̿ͭr̛͡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin