~2~

368 36 169
                                    

Sokakta otururken telaşla koşturan postacı bir çocuk gördün. Senin evinin önünden geçerken aniden durdu, ama küçük bir taşa takıldığı için düştü. Ayağa kalktın ve çocuğun yanına gittin.

"İyi misin ufaklık?" diyerek ona el uzattın. Çocuk mektuplarla dolu çantasını ve şapkasını alıp kalktı. Şapkasını başına taktı.

"Teşekkür ederim hanımefendi." dedi kibarlıkla ve çantasını karıştırıp kalın bir mektup çıkardı. "Sanırım bu mektup size, Akim İvaniç tarafından gönderilmiş."

Eşin sana ne göndermiş olabilirdi ki?

Mektubu aldın ve çocuğa biraz bahşiş verip yolladın. Eve girdin ve mektubu açtın. Mektubun ondan olmadığını, ona geldiğini içindeki nottan anladın.

"Aziz dostum Akim İvaniç,

Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim. İşte borcunu gönderdim, zarfın içinde (nakit olarak).

Sana ne kadar minnettarım, anlatamam. Umarım iyi günde ve kötü günde dostluğumuz devam eder.

Bu arada, eğer durumun kötü olursa (ki hiç olacağını sanmıyorum, kumarda benden daha şanslı olduğunu itiraf etmeliyim) benden istediğin gibi borç alabilirsin.

Fransa'ya tekrar gelirsen nerede olduğumu biliyorsun.

İmza, Fransız bir dostun."

Ve zarfın içinde bir tomar para vardı. Parayı dikkatlice saydın. İçinde 3.500 Fransız Frangı vardı.

"Bu adam hem kumar oynuyor, hem de birilerine borç veriyor! Kafayı sıyıracağım artık!" diye sinirlendin ve mektubu çekmecelerden birine attın.

"3 aydır ortalarda yok zaten, üç aydır!"

O sırada kapı çaldı. Hışımla kapıya ilerledin ve kapıyı açtın.

"NE VAR!?"

Kapıda yüzünü atkı ve şapkayla gizleyen gizemli bir adam vardı. Üstünde soyluların giyeceği türden pahalı bir palto ve ellerinde deri eldivenler vardı. Siyah, kumaş bir pantolon giyiyordu ve ayakkabıları yeni cilalanmış gibiydi. Omzuna bir sırt çantası takmıştı.

"...yabancılar uğraşacak vaktim yok, hadi başka kapıya!"

"Afedersiniz a-"

Kapıyı adamın yüzüne kapattın. Tam kapıdan uzaklaşmışken kapı tekrar çaldı. Bu sefer kapıyı açmadan bağırdın.

" 'BAŞKA KAPIYA' DEDİK HERHALDE!"

Aslında gözünü hırs bürümeseydi ve eşini üç yıldır haklayamadığını hatırlayıp sinirlenmeseydin ona biraz daha nazik davranabilirdin.

Kapı üçüncü kez çaldığında bu sefer gittin ve kapıyı açtın. Tam adama bağırmak üzereyken adam seni itip eve daldı ve üst kata çıktı.

"Nereye gidiyorsun be! Ahır mı burası!?" diyerek peşinden çıktın. Kapıyı da rüzgar kapattı. Üst katta bir odaya daldı ve kapıyı kilitledi.

Adama bağırıp çağırdın, kapıyı yumrukladın, tekme bile attın ama adam kapıyı açmadı. Sen de illaki odadan çıkıp aşağı geleceğini düşünüp aşağı indin. Camdan gidecek hali yoktu herhalde.

Adam bir şeyler de çalamazdı, orası misafir odasıydı (her ne kadar misafirperver bir insan olmasan da evde misafir odası vardı, evet).

Yaklaşık 10 dakika kadar aşağıda volta attıktan sonra merdivenlerden indiğini duydun. Oturma odasına girdin ve içkilerin bulunduğu dolabı açtın. Boş bir votka şişesini kırdın ve geri çıktın.

Evin kapısını salona açılıyordu. Sol tarafta, koridorun sonunda küçük bir oturma odası vardı ve o odanın tam karşısında -koridorun sonunda- merdivenler vardı.

Onu merdivenlerden inerken yakalamayı planlamıştın ama o çoktan inmiş, koltukların arasında gezip eşyalarını inceliyordu. Sana sırtı dönük olduğu için gördüğün tek şey gür ve siyah saçlarıydı.

Yukarıda üstünü değiştirmiş olmalıydı, demek o yüzden çantası yanındaydı. Ama şuan çantası onunla değildi.

Şişeyi ona doğrulttun ve seslendin.

"Eşyalarımı rahat bırak ve evinden defol!"

Yavaşça arkasına döndü ve sana baktı. Elindeki votka şişesi elinden kayıp düştü. O adam gizemli, rastgele biri değildi.

O adam Rus Çarlığı'ydı.

Tam karşındaydı, evet. Bir rüya olup olmadığına emin olmak için gözlerini kırpıştırdın ama o gerçekti.

Oldukça uzun boyluydu, geniş omuzları vardı. Gür saçları birbirine karışmıştı. Yüz hatları sivri sayılabilirdi. O siyah saçların altında bir çift altın sarısı göz vardı.

Evet, gözleri altın sarısıydı. Normalde bir insanın gözleri böyle olsaydı herkes onunla dalga geçerdi. Ama bu gözler ondayken büyüleyici geliyordu insana.

Ama bu yine de evine izinsiz girip seni rahatsız ettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Şişeyi tekrar eline aldın ve ona doğrulttun.

"Çık evimden."

Sana ciddiyetle baktıktan sonra gülmeye ve sana yaklaşmaya başladı. Biraz geriye kaçtın ama sana ulaşmasını engelleyemedin. Şişeyi elinden kaptı.

"Kırık votka şişesiyle bir ülke öldürmek, komik şakaymış." Yüzünden gülüşü silindi ve kırık şişeyi kenara bıraktı. Sonra yanından geçip kapıya yöneldi.

"Eşyalarımı istersen çöpe at. Aynı şeyleri ikinci kez giyemiyorum."

"Bir şey unutmadın mı!?" diye seslendin arkasından sinirlenerek. "Bir özür dilemeyi mesela?!"

Yine sana döndü ve gözlerini devirdi.

"Ne gibi?"

" 'Evinize izinsiz girdiğim için özür dilerim.' demek zor olmamalı."

Yüzüne yalancı ve samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirdi.

"Evinize izinsiz girdiğim için özür dilerim." Yüzündeki gülümsemeyi sildi. Evin kapısını açtı ve dışarı adımını attı.

"Kara çıyan..." diye fısıldadın arkasından. Tam kapıyı kapatmak üzereyken durdu. İçinden küfrettin.

Seni duymuştu.














2. Bölüm Sonu

Rͪͥus ̷̓Ça̕r̰l͙͔̙̞̱͞ığ̴ıͥ͌ͣ̿̉ x ̶̸̢Reade͒̇̿ͭr̛͡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin