Hatırlıyorum da, çocukken yalnızlığın bir kaçış olduğunu düşünürdüm. Oysa yalnızlık mecburiyetin gebe bıraktığı acımasızlıktan başka bir şey değildi. Bende yalnız bırakılmaya mahkûm edilendim. Kaçışım yoktu ve eğer bir kaçışım olsaydı bu kesinlikle sevdiklerimle yan yana olmak olurdu. Kalbimin üzerindeki ağırlığı onlara yük edecek kadar bencil olmasam da, paylaşmak ve bir nebze de olsa içimi açmak isterdim. Çığlıklarım içimde avaz avaz. Her tarafım ölü duygularla sarılmıştı. Burada birden fazla mezar vardı ama burası bir mezarlık değildi. Benim kalbimdi. Hislerime yol veren o yerdi ve artık hislerim yok oluyordu. Yol vereni olmayan nereye gideceğini asla bilemezdi. Kalbimi bir kez kaybetmiştim şimdi yine amansızca kaybediyordum. Bu kez onu öldüren Asrın ARAS'ın ta kendisiydi. Bir kez babası öldürmüştü. Şimdi sıra onun olmalıydı.
Bir kere ölürdü insan. İkincisi artık cinayetti. Benim katilim çoktan belliydi.
Karşımda duran öfkeli adamın nefret dolu solukları kalbimde son buluyordu. Hem canım acıyor hem de pişmanlık duygusu beni yiyip bitiriyordu. Az önce ilk öpücüğümü hiç tanımadığım bir yabancıyla paylaşmam bir kenara karşımda bizi öldürecek gibi bakan 002'yi kızdırmış olmak beni daha da pişmanlığa sürüklüyordu. İçimde susmak bilmeyen yanımı duymazdan gelip korkak bakışlarımı az önce şahit olduğum o öpüşme sahnesiyle saf bir nefrete dönüştürdüm. O, bir kadını öpüyordu. Bende yapabilirdim. Ve yapmıştım da. 002, nefret dolu bakışlarını ifadesiz bakışlara bıraktı. Yanımızdan öylece geçip giderken şaşırmıştım. İşte bunu kesinlikle beklemiyordum.
Az önce odada öpüştüğü kadın nihayet odadan çıkmış 002'nin arkasından koşuyordu. "Asrın!" diye bağırdı ama 002 onu hiç duymamış gibi hızla koridordan kayboldu.
Gözlerimi kapatıp içime akıttım gözyaşlarımı. Ben neden bu kadar hızlı kabulleniyordum? Bu bir durum ya da bir olay değildi. Bir adam vardı ve ben o adamı daha başından kabul etmiştim. Kızgınlığım kendimeydi. Yenilen kalbimeydi. Ben uğruna yaşadığım hayatın tek zerresinde zevk almamışken kendimi aptalca bir duyguya kaptırmak üzereydim. Gözlerimi açtığımda hâlâ bana canavar görmüş gibi bakan az önce öptüğüm çocuğu fark ettim. Ne bir şey diyor ne de hareket ediyordu. Endişelenmeye başlamıştım. Kolunu dokunup onu kendine getirmeyi denedim."Sen iyi misin?"
Başını iki yana salladı uzunca. Mavi gözleri şokla aralanmış dudakları hâlâ daha az önceki öpücüğü gösterir nitelikte ıslaktı. Onu bu duruma düşürmek gerçekten beni utandırmıştı. Ellerimi başıma koyup derince soluklandım.
"Bir kızla öpüşmek tuhaftı," dediğinde şaşkındım çünkü o da benim gibi kimseyle öpüşmemişti.
"Özür dilerim," diye söze başladım. "Ben ilk öpücüğünü mahvetmek istemezdim. Hem benim de ilk öpücüğüm..."
Bu beni aklar mıydı emin değilim fakat hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti. Kafasındaki şapkayı çıkarıp kahkahalarla gülmeye başladı. Sarı kıvırcık saçları öne savrulmuştu. Ellerini dizine koymuş beli hafif öne eğik duruyordu. Gömleği ve lacivert süveteri sıyrılmıştı. Ona anlam veremiyordum açıkçası. İnsan bu duruma neden çok komik bir şeymiş gibi gülerdi ki?
"Bu..." kahkahası bir türlü bitmeyen çocuk sonunda derin nefes alıp doğruldu. "...bu senin ilk öpücüğün mü?"
"Ha?" diye soramadan alamadım kendimi. "Sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD ADI: ÇAYLAK
Ficção GeralRuhumu kamçılayan intikam, yıllardır beni ve içimdeki çocuğun ufak tefek yaşama umudunu parçalıyordu. Balçıkla sıvalanmış karanlık içimdeki çığlıkların örtündüğü yerdi. O yerde bir kız çocuğu vardı; bendim ve yıllar önce yenildim. Ailemin cinayete k...