"Beni neden buraya getirdin?"
Kim Jisoo, yorgun bedenine eşlik eden sesiyle sormuştu bu soruyu. Dik durmaya çalışıyordu ama uzun süredir ışık almayan bir yerde bağlı bir şekilde kalmasından dolayı zayıflamıştı. Psikolojik olarak da iyi olmadığı belliydi ama yapacak bir şey yoktu. Yapmaya kalkıştığı şey yanında bu yaşadıkları hafifti bile.
Sarayın arka çimenlik olan bahçesinde usul usul esen rüzgara karşı yüzünü kaldırmıştı. Öleceğini çoktan kabullenmiş biri için bir mucize olmalıydı. Yanımda Taehyung, Hoseok ve birkaç tane asker vardı. Jungkook kral olduğundan beri meşguliyetlerini yerine getirmek zorundaydı ve akıl hocası olarak Namjoon da yanındaydı. Buna sevinmiştim, yanlız değildi ve tüm yükü omuzlarına bırakmış gibi olduğumdan çekiniyordum. Oysa asla böyle olmadığını defalarca kez söylemişti.
"Seni buraya getirdim çünkü artık aklının başına geldiğini düşünüyorum. Hala bana zarar vermek istiyor musun?"
Yutkundu, yapmaya çalıştığı şey için sadece bir kez cesaret edebilirdi ve onda da başarısız olmuştu zaten.
"Hayır, yapamam. Hiç yapmaya çalışmamalıydım."
Kafası karışmıştı, öfkeyle hareket etmişti ve şimdi zihnindeki pişmanlık izleri kendini belli etmişti. Zaman onu köreltmişti, gözlerindeki hırs dolu ifade silinmiş, çoktan ne yapacağını bilemeyen biri gelmişti.
"Bunu anlamana sevindim." Biraz ilerleyerek beni takip etmelerini sağladım. "Hayat başka birinin hayatını mahvetmek için çok kısa."
"Bana ne yapacaksınız?"
Gülümsedim.
"Hiçbir şey."
"Nasıl yani? Neden?"
Zindanda geçirdiği sürede bunu düşünmüş olmasına şaşırmadım. Başına ne geleceğini düşünürken hiçbir şey yapılmaması onu daha fazla korkutmuş olmalıydı. Bu bir psikolojik cezaydı ve o da bunun farkındaydı.
"Senin ağır bir şekilde cezalandırılmanı herkes istiyordu aslında." Dedim, eğilerek yerdeki kırmızı gülün yapraklarını okşadım. "Ancak izin vermedim, dışarıdan bakıldığında hak ediyormuşsun gibi görünüyor biliyorum ama öyle değil. Seni anlayabiliyorum, kimsesizlik nedir bilirim." O sırada gözlerinde tanıdık pırıltılar gördüm.
"Affetmek büyük bir erdemdir, bu yüzden seni affetmeyi ve yoluma bakmayı düşündüm. Böylece sen de yoluna bakabilirsin ve sahip olduğun bu ikinci şansı güzel kullanabilirsin."
Dudakları titredi, ağlayacaktı ancak kendisini sıktı. "Benim dönecek bir evim yok." Diye mırıldandı. "Gidecek bir yerim yok."
"Bu yüzden," Dedim oturduğum yerden doğrularak, "Bundan sonra benim emrimde çalışacaksın. Asta şehrini biliyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill the queen | Rosekook
FanfictionGökyüzüne salıncak kurdum, sonra yıldızlara dokundum parmak uçlarımda. Gün güneşten öncedir, kraliçe ise hepsinden önce. Rosékook AU Düzyazı