Bölüm 23, Tehlike

241 42 21
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Gün bütün uğursuzluğuyla doğduğunda, Jungkook yanımdan yeni ayrılmıştı. Sabahın çok erken saatleriydi, bana neden uyumadığımı sorduğunda açıklayıcı bir cevap bulamamıştım. Sadece uyku tutmadığını söylemiştim, pek inanmasa da üstelememişti.

Yine de kafamın üzerine güven verici bir öpücük bırakmış, kendime dikkat etmemi tembihleyerek odadan ayrılmıştı.

Üzerime kalın, bol bir kazak ve pantolon giymiştim. Yine siyah sağlam botlarımı ayağıma geçirerek kahvaltı vaktine kadar kitap okumak üzere pencere kenarındaki tekli koltuğa oturmuştum.

Vakit bir süre ilerledikten sonra hala gelen giden olmaması tuhaf gelmeye başlamıştı.

"Endişe etme." Dedim kendi kendime, "Böyle düşündükçe paronayak oldun iyice."

Ayağa kalkarak kapıya adımladım, araladığım kapıdan baktığımda şaşırmıştım. Çünkü kapımızın önünde beklemesi gereken iki asker yoktu ve kat ıssızlık içerisindeydi. Yutkunarak dışarı çıkıp çıkmamak arasında kaldım, ancak askerlerin nöbet değiştirdikleri zaman olabileceği aklıma geldiğinde odadan çıktım.

Merdivenlere yöneldigimde normalde katta dolaşan hiçbir hizmetlinin olmaması kalbimin biraz hızlanmasına sebep olurken gördüğüm şeyle olduğum yerde kalakaldım. Baş hizmetlilerden biri ve yanındaki iki yardımcısı yerde öylece yatarken, birkaç asker de hemen arka taraflarında yere yığılmıştı.

Korku, endişe ve kaygı bedenimi sarmaladı. Birşeyler oluyordu, birşeyler olacağını hissetmiştim ve en sonunda bununla karşılaşmak sabrımın sonu olmuştu. Diğer askerler neredeydi, Jimin ve Hoseok neden halen yanıma gelmemişlerdi, Jisoo nerelerdeydi bilmiyordum.

Etrafıma bakındım. Sessizlik bir yılan gibi boynuma sokuldu, geri dönüp kaçmalı mıydım? Yoksa ne olduğunu mu anlamalıydım? Neden şuan herşey çok zormuş gibiydi? Çok düşünmeden yerde yatan ilk hizmetliye doğru adımladım. Yere çökerek elimi boynuna doğru götürerek yokladım.

Atmıyordu.

Ateşe değmişim gibi ellerimi çekerken tekrar ayağa kalkarak hızla merdivenlere yöneldim. Acilen kaçmam gerekiyordu, kaçıp Jungkook'u veya diğerlerini bulmalıydım. Merdivenin tam ortasına geldiğimde bir alkış sesi işittim. Attığım adım yarım kaldığında hızla arkamı döndüm.

Dük Madellion.

Kaşlarım çatıldı, zihnim bu admın başımıza bela olacağını defalarca kez haykırmıştı. Hislerimden emin olmam gerekirdi, daha önce hiç yanılmamıştım.

"Gösterimizin küçük bir parçasıydı bu sayın Majesteleri, beğendiniz mi?"

Arkasında yapılı onlarca adam vardı, en önde yüzünde kendini beğenmiş bir ifade varken gülümsedi. İğrenç, aptal bir gülümsemeydi bu.

Kill the queen | RosekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin