"Roseanne biraz daha dik durmalısın!"
"Daha ne kadar dik durabilirim Tanrı aşkına?"
Jennie arkamda korsenin iplerini çekiştirirken burnundan soluyordu. "Bir gün için çok güzel ve görkemli görünmen gerek, sabret biraz!"
"Ama nefes de almam lazım."
"Tanrım sen bana sabır ver!" Jennie nihayet ipleri bağlayıp önüme geçtiğinde ellerini beline koydu. "Sanırım bu yeterli."
Taç giyme törenine bir gün kalmıştı. Jennie kahvaltıdan sonra ölçüleri aldığı salona damladığından beri elbiseyi düzgün oturtabilme çabasına girmişti.
"Yarın uzun bir gün olacak, bugün güzelce uyu ve dinlen. Göz altı morarmaları görürsem yakarım çıranı haberin olsun."
Jennie'nin rahat konuşması iyi anlaşmamıza sebep olmuştu. Kendini kasmayıp olduğu gibi davrandığı için samimi olabilmiş ve arkadaşlık yoluna girmiştik.
"Balkondan halkın göz altımı görebileceğini zannetmiyorum ama neyse." Bana göz devirerek yardımcılarından birinin yanına adımladı. Birlikte elbiseyi ortaya çıkardıklarında benim bile ağzım açık kalmıştı.
"Bir haftada sadece bu kadar oldu, idare edeceğiz artık."
Elbise açık pembeydi. Tamamen tülden oluşmasının yanı sıra, üst göğüs tarafı nazik çiçeklerle bezenmişti ve beline kadar dardı. Kolları tülden dirseklerin biraz üzerinden başlıyor ve el üzerine dökülüyordu. Belden aşağı etek tarafı kabarık bir şekilde yere iniyordu.
"Doğal bir sarışınsın ve tenin bembeyaz. Gözlerin gün ışığında kahverengiden yeşile dönüyor, açık pembe üstü dar, altı kabarık bir model sende muhteşem duracaktır. Hadi deneyelim."
Dikkatli bir şekilde elbiseyi giydirdiklerinde aynaya döndüm. Beğenimi saklayamazken konuştum. "İnanılmaz. Jennie, sen inanılmazsın." Etrafımda dönerek incelerken kaşları çatıktı ama mutlu bir şekilde cevap verdi.
"Beğenmene çok sevindim. Birkaç son rütuştan sonra yarın için tamamen hazır olacaktır."
Onlar etrafımda dönerek gerekli düzeltmeleri not alırken kapı tıklandı ve bir hizmetli içeri adımlayıp selam verdi. "Majesteleri, arkadaşınız geldiler efendim."
"İçeri al lütfen." O çıkıp Lisa içeri girdiğinde gözleri kocaman oldu.
"Vay canına Rose, bu çok güzel!" Heyecanla yanıma yaklaştı. "Çok güzel olmuşsun, ah kalbim dayanamayacağım."
"Abartma." Dedim utanarak.
Eğilerek selam verdi. "Majesteleri, sizin sonsuz kölenizim." Gülerek omzuna vurdum. "Ya! Dur artık!" Gülerek koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill the queen | Rosekook
Fiksi PenggemarGökyüzüne salıncak kurdum, sonra yıldızlara dokundum parmak uçlarımda. Gün güneşten öncedir, kraliçe ise hepsinden önce. Rosékook AU Düzyazı