"Efendim, Dük Madellion buradalar. Günler öncesinden belirttikleri gibi toplantı salonunda bekliyorlar."
Derin bir nefes aldım. Bu adamın benim sinirlerimi hoplatacağını biliyordum. Sinirlenmemem gerekiyordu. Kendim ve bebeğim için. Ancak pek mümkün olacağını düşünemiyordum ne yazık ki.
Ayağa kalkarak elbisemin eteklerini düzelttim ve askeri takip etmeye başladım. Jungkook'un, önemli bir toplantı için dün gece ülke dışına çıkması gerekmişti. Alında hamile olduğum haberini duyduğundan beri üzerime daha çok titremeye başlamıştı ancak bu önemliydi. Gitmek mecburiyetindeydi, bu yüzden yanımda Jimin, Jin ve Namjoon'un özellikle kalmasını istemişti.
Dük Madellion ülkenin en güçlü burjuvalarından biriydi, geniş toprakları ve kendisine bağlı yandaşları vardı. Elbette onun tekelindeki tapusuz topraklara el koymama sessiz kalmayacaktı, bu yüzden bir aya yakındır görüşme talep ediyordu ancak bu güne kadar Namjoon bekletmemiz gerektiğini söylemişti.
Toplantı salonuna girmeden Jimin ve Jin iki tarafımda durdular. Namjoon biraz ön tarafımda girmeden önce işaret vermemi bekliyordu. Kendimi sakinleştirdim. Henüz dümdüz olan karnıma elimi götürmedim çünkü haberin yayılmasını istemiyorduk. Bir süre, karnım belli olana kadar saklayacaktık.
Namjoon'a işaret verdim ve kapı açıldı.
"Kraliçe Park Roseanne Chaeyoung Hazretlerini selamlayın!"
En sonunda ayağa kalkıp eğilen Dük Madellionu gördüm. Yanında yazıcısı ve işlerini kaydeden yardımcısı vardı. Onlar da eğilip selam verdiklerinde yerime adımlayarak sandalyemin çekilmesini bekledim. Yerime yerleştiğimde Jin ve Jimin iki yanımda ayakta beklerken, Namjoon sağ tarafıma, yardımcım ise sol tarafıma yerleştiler.
"Kraliçe Hazretleri, beni huzurunuza kabul ettiğiniz için müteşekkirim."
Dük Madellion, düşündüğümün aksine gençti. Sert yüz hatları iyi bir suratı vardı. Ancak gözlerinin içinde sahip olduğu şeytani pırıltıları saklayamıyordu. Hayır, bilerek saklamıyor olmalıydı. Duruşunda var olan özgüven, mal varlığı sayesindeydi. Ancak zeki bir adam olduğunu görebiliyordum.
"Dük Madellion." Dedim sert sesimle. "Sizi burada görmemizi neye borçluyuz?"
"Demek hemen sadede geliyorsunuz, halinizi hatrınızı sormamızı beklemeyecek misiniz?"
"Hayır." Namjoon kollarını masanın üzerine bıraktı. "Vaktimiz kısıtlı ve Kraliçemizin bundan sonra yapması gereken çok daha önemli işleri var bir an önce maruzanızı bildirin."
Namjoon'un ona önemsiz muamelesi yapması, kendini beğenmiş gülümsemesinn kaybolmasını sağladı. Boğazını temizledi ve konuştu, "Yıllardır yönetimi Madellion ailesinde olan topraklarımızın elimizden alınması hakkında konuşacağım. Bir yanlış anlaşılma olduğuna eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill the queen | Rosekook
FanfictionGökyüzüne salıncak kurdum, sonra yıldızlara dokundum parmak uçlarımda. Gün güneşten öncedir, kraliçe ise hepsinden önce. Rosékook AU Düzyazı