"İçeride Majesteleri, size eşlik edeceğiz."
Asker yolu göstererek ilerlememi sağladığında Taehyung ve Jimin yanımdaydı. Sarayın dış tarafında bulunan askeri binanın alt katlarına inmeye başladığımızda düşündüğümün aksine her yer oldukça aydınlıktı. Zemin katın altında, iki kat daha inerek zindanların olduğu bölgeye geldik. Her yer oldukça temiz olmasına rağmen bunaltıcıydı, şimdiden daralmaya başlasam da sakin olmak için kendimi telkin ettim.
Jungkook önemli bir görev için sabah saraydan ayrıldığından beri garip bir his yine gelip içime çöreklenmişti. Jungkook'a bu kadar alışmış olmak bazen korkutucu geliyordu. Nihayetinde o bir askerdi ve her an görev değişikliği olabilir, yanımdan ayrılabilirdi. Kraliçe olmak her türlü yetkiyi elimde bulundurduğum anlamına gelmiyordu maalesef. Yine de uzun zamandır bana o kadar yakındı ki, bunun alışmaktan fazlası olduğunu anlayabiliyordum artık. Ancak sonunun ne olacağını bilmiyordum. Bu bilinmezlikti beni korkutan, aslında kendi düşüncelerimden kaçmaya çalışıyordum.
Askerler demir kalın parmaklıkları olan zindanın kapısını araladıklarında onu gördüm. Yüzünü ilk defa görüyordum, o gün hızla yanımdan götürülürken bakmak için fırsat bulamamıştım, zaten o da gizlemişti. Ama şimdi baktığımda, oldukça zayıf olmasına rağmen fazlasıyla güzel olan bir kadın görüyordum. Kahverengi saçları cansızca yanaklarınadan boynuna dökülüyordu. Kolları masanın üzerinde ayrı ayrı kalın demirlerle kilitlenmiş, vücudu da oturduğu sandalyeye sıkıca bağlanmıştı. Ayaklarının da aynı şekilde olduğunu tahmin edebiliyordum.
Yanına yaklaştım, masanın önüne geldiğimde kafasını kaldırıp bana bakmadı. Daha çok umrunda değilmiş gibi görünüyordu. Masanın önüne bir sandalye konulmasını işaret ettim. İsteğim hemen yerine getirildiğinde yavaşça sandalyeye oturdum. Taehyung ve Jimin iki yanımda ayakta durarak sessizce beklemeye başladılar.
"Kral katilleri ile bir ilişkin var mı?"
Direkt sorduğum soruya karşı kafasını kaldırarak kendini beğenmiş bir gülümseme sundu.
"Evet, evet öyle."
Konuşmasını beklemiyordum aslında, baya uğraştıracağından emindim. Sesi boğazı kuruduğundan kısık ve hırıltılı çıkıyordu. Büyük ihtimalle su ve yemek vermemişlerdi, kaçmaya çalışması için enerjisi olmaması gerekiyor olmalıydı.
Duvar kenarındaki askere döndüm. "Ona bir bardak su verin."
"İstemiyorum."
Kafamı yeniden ona çevirdiğimde gözlerinin nefretle dolu olduğunu fark ettim.
"Bana merhamet mi ediyorsun? Ah Majesteleri ne kadar yüce gönüllüsün!" Güldü, hatta kahkaha atmaya başladı. Ardından duraksadı, "Senin verdiğin hiçbir şeyi istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill the queen | Rosekook
FanficGökyüzüne salıncak kurdum, sonra yıldızlara dokundum parmak uçlarımda. Gün güneşten öncedir, kraliçe ise hepsinden önce. Rosékook AU Düzyazı