Elim paslanmış. Bu bir finaldir, elimden geldiğince toparlamaya çalıştım.
Memnunum Leylam'ı Gördüm - Zeynep Bakşi Karataş dinleyin lütfen.
***********
Üç bahar geçti üzerinden her şeyin. Anlatıcı çoktan uzun bir yoldan çıkıp gelmişti. Çolpan'ın yaralarını sarmak için yazmıştı hep. Oysa hep kendi yaralarını sarmak istemişti. Mevsimler sonra belki şunu diyebilirdi. Biraz da olsa yaralarını sarmayı öğrenmişti. Bu hikayeye başlarken güz öncesini yazıp bırakmış olacaktı fakat hiçbir şey beklediği gibi gitmemişti, canı gibi sevdiği karakterin başına kötü şeyler gelmişti. Bir adalet varsa onu sağlamanın tek bir yolu vardı, kalemi kendi eline almak. Anlatıcı da öyle yaptı, güz öncesini anlatacağı hikayeye güzü hiç getirmedi. Adaleti kendi sağladı, öyle olmasını umdu. Kalem yoldan çıkınca hikaye de tamamlanmadı. İşte bu yüzden, bu hikaye hak ettiği değeri görmesi için tekrar güç bulana kadar bekledi. Bulmuştu. Hazırdı. Şimdi sıra kelimelerin gücündeydi her şey nasıl başladıysa öyle bitecekti.
Çolpan dört mevsim sonra bir düş gördü. Yine adaletin geldiği o kartalın gücünü hissettiği günkü gibi. Kalbi yeniyetme birinin ata binmesi gibi çarpıyordu. Çığlıklarla uyandı. Bir karakuru düştü. "Saltuk!" diye uyandı. "Çolpan, Çolpan." diyerek kendine getirmeye çalışıyordu Saltuk. "Sakin olasın, ben buradayım." Çolpan evdeşinin göğsüne yasladı başını. "Seni öldürmüşlerdi." Diye ağlıyordu. "Gök saraydaydık, birileri sarayı bastı." Hıçkırıklar arasında konuşmaya devam etti. "Seni öldürdüler."
"Ah, Çolpan'ım, bak buradayım. Senin yanındayım." Çolpan'ı hiçbir şey susturmuyordu. Evdeşinin yanında olması bile ağlamasını susturmuyordu. "Bak Toygar han gelip kızımı ağlatıyor musun, gök alpi diye beni oklamasın?" Çolpan'ın biraz da olsa yüzü aydınlanmış olsa da içi çok huzursuzdu. "Sakın yanımdan ayrılmayasın." Kendini sallanırken buldu. Saltuk ne yaparsa yapsın evdeşinin huzursuzluğu geçmiyordu.
"Ben ahu gözlü bir han kızına vuruldum, bilir misin, Çolpan bike?" Çolpan bu sefer içten gülümsemişti. Bu gök alpinin açık sözlülüğü her zaman onu içten içe mutlu ediyordu. "Bir gün baktım, kılıcını savuruyor gök tegini ile o an dedim keşke benimle de savursa."
"Sonra bir gün dağın tepesine kılıç talimi diye çıktığımda sevdamı yüreğine ulaştırdım."
"Ne yaptı peki bu bike sana başka?"
"Kalbimden vurdu daha ne yapsın?"
İkisi de güldü. "Alpagu han ile Toygar hanın anlaşmasını biliyorsun. Bir süre Gök Saray'a gideceğiz. Ondan huzursuzlanırsın. Sıkmayasın canını, birlikte daha nice güzel baharlarımız olacak."
"Duydum, Alçin bike de gelecekmiş saraya. Ondan uzak durasın."
"Kadın evdeşi ile Çolpan'ım, ne dersin sen yine böyle?" Çolpan çocuk gibi iki omzunu silkti. "Sevmem o bikeyi."
"Sen benim yanımda dolaşan hiçbir hatunu sevmezsin." Çolpan güldü. Saltuk biraz çekilip evdeşinin yüzünü ellerinin arasına aldı. Çolpan başını yasladı ellerine. "Seni çok sevdiğimi bilirsin değil mi?" Başını salladı kadın. "Babama beni istediğini söylediğinde ve üstüne yürüdüğü zaman geri çekilmeyişinden anlamıştım sanırım."
"O zaman, sevdamı bir kez daha üreğine ulaştırayım." İkisinin dudakları da sıcak bir ateşle birbirlerini sardı. Hiç yok olmayacak bir ateşti onlarınki. Ne düş ne de karakuru bir düş onları ayıracak güçte değildi. Onlar iki birbirini seven aşıktı, hayatlarına hiç öç bulaşmamıştı. Eğer öç bulaşsaydı yolları baharları ayrılacaktı. Bir hayata siyah değmemesi ne kadar kıymetliydi. Saltuk ve Çolpan'a bir kara değsin istememişti anlatıcı. Tüm karanlığı aldı eline, attı gökyüzüne. Her yer kararmış olsa da yazdı. Onların ışığı yeterdi kaleme.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Öncesi
FanfictionDestan 22.Bölüm ile üstünden geçilen karakterleri yaşatmak için yazılmıştır. Çolpan bikenin baharı güz olmadan önce. Bölümler yazılmaya devam edilecektir. Güz Öncesi