"Cengo!" diye bağırdığımda konuştuğu köylüyü unutarak hızla bana döndü. Aramızdaki yaklaşık yetmiş metreye rağmen "Ho!" diye bağırdığında gözlerimi devirdim.
"Gel la buraya!" Hızlı hızlı başını sallayıp konuştuğu adama döndü, birkaç cümle kurduktan sonra koşturarak yanıma geldi. Koşarken koca göbeğinin sallanması bir an komiğime gitmişti.
"He ağam, bir şey istediydin?" Kara gözlerine bakarken başımı sağa sola salladım. Çat pat Türkçesiyle kelimeler ağzından çok komik çıkıyordu, bazı kelimeleri Kürtçe söyleyip dil karmaşası yapsa da ne söylediğini anlıyordum.
"Al bunları, köydeki çocuklara dağıt. Başka eksik gedik varsa bana söyle tamam mı?" Bunları buraya getirirken açığa çıkma ihtimalimi bile göze almıştım. O çocukların ayaklarındaki yırtık ayakkabıları görünce kendimden utanmıştım.
"Ağam," dedi şaşkınlıkla Cengo. Yerdeki bir dolu poşete bakarken zorlukla yutkunmuştu. "Ne vardır bunların içinde?" Eğilip poşetlerin içine baktığında yüzü daha da şaşkın oldu. "Kutuya koyamadım çok yer kaplıyordu."
"Bunlar çocuklarımadır?" Evet dercesine başımı salladım. Cengo bu köyün muhtarıydı ve buradaki her çocuğu kendi çocuğu gibi görürdü. Tabii kendisinin de yedi tane evladı vardı.
Demir Bey'in yaptığı çocuk sayısından sonra artık bu rakamlara şaşırmıyordum.
Köy pek kalabalık olmasa da belirli bir nüfusa sahipti. Köyün sokaklarına başımı çevirdiğimde bir çocuk bile görememek yutkunmamı engelledi. Herkes evladına bir şey olacak korkusuyla dışarı çıkmasına izin vermezdi. Buraya ilk geldiğim gün, herkes beni karşılamıştı ve ancak öyle görmüştüm çocukları.
Görmüştüm ama ayağında doğru düzgün ayakkabısı olmayan, üstlerinde yırtık kıyafetlerle gezen, bu soğuk havada incecik dolanan çocuklar görmüştüm.
"Allah senden razı olsun ağam. Ailene bağışlasın seni." diyerek sıkıca sarıldı bana. Omzuna hafifçe vurarak ona destek oldum ancak sözleri bir boşlukta sallanmamı sağladı.
Aklıma Ada'nın söylediği Aslan gelince başımı eğdim.
"Eyvallah Cengo." Dolan gözlerini başını çevirerek hızlıca sildi. "Biz önemli değiliz ağam ama çocuklar önemlidir. Her biri melektir. Üşürler hep, kimseye de demezler he. Burada kimsenin durumu yoktur gitmeye."
"Gitmek isteyen var mı buradan?" Başını salladı. "Kim istemez gitmek ağam? Her gün can korkusu vardır."
Burası Türk toprağıydı! Gerektiği zaman da korunuyordu ancak her şey bir anda gerçekleştiği için insanlarda can korkusu olması normaldi.
Bunun için elimden bir şey gelmeyeceğinden susmak zorunda kaldım. Ama kanıma dokundu. Biz onları korumak, rahatlıkla evlerinde kalmalarını sağlamak için vardık.
Dağda bir aydan sonrasında günleri saymayı bırakmıştım.
"Bir haftadır buradayım Cengo, gelen giden yok. Gelecek dediniz hâlâ bekliyorum." Azan gelecekti. Her hafta buraya gelirdi ancak bir dolu orduyla geldiği için kimse karşılık vermezdi. Bütün planlarımı yapmıştım. O kadar adama karşılık tektim fakat önceden geleceklerini bileceğim için her şey daha kolay olacaktı.
"Ağam diyorum ya o piç.. af buyur bir haftadan erken gelmez." Başımı sallayıp gözlerine sertçe baktım.
"Haber salın her yere. Köyde asker olduğu kulaklarına gitsin." Sözlerimden sonra ne diyeceğini umursamadan onu arkamda bırakarak kaldığım eve geçtim.
Yıkık dökük bir evdi. Hatta evin bir duvarının altı delikti ve haşereler eve girip çıkabiliyordu. Geldiğimde köyden birkaç kişi evi temizlemişti fakat yine de böyle bir ev temiz olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
insan yaşıyorken özgürdür
Novela JuvenilKartal Alaca vatanına aşık bir askerdir. Kimsesiz geçirdiği yıllardan sonra bir gün kapısı çalınır ve hiç ummadığı kişiler hayatına girer. • "Ne hissettin peki? İllaki bir şey hissetmişsindir." "Bir insan yetimhanede büyüyorsa bunun iki sebebi vardı...