17. Bölüm

4.7K 402 28
                                    

"Oğlum yaran var bir dur!" Gurur beni tutmaya çalışırken kolları arasından sıyrılıp kapıya doğru ilerledim.

"Sikerim yarasını, gitmem lazım." Aker'in bağırışları hâlâ kulağımdan gitmiyordu.

"Onu böyle daha çok korkutacaksın, en azından pansuman yapalım anasını satayım!" Bu sefer kapının önünde duran Polat geçmeme izin vermeyince sabır dilenircesine gözlerimi kapattım.

Yapacak başka bir şeyim yoktu. En iyi ihtimalle hızlı bir şekilde buradan çıkmam gerekiyordu. "Tamam, hızlı yap şu pansumanı." Gurur onay vermemle hızla yanıma geldi ve beni sedyeye oturttu.

Bana zorlukla giydirdiği gömleğin düğmelerini açıp üzerimden sıyırdığında karşılarında çıplak kaldım. O kaçmamdan korkar gibi bileğimi tutarak pansuman malzemelerine uzanmıştı. Polat ona tentürdiyotu uzatınca bileğimi bıraktı.

Canımı yakmak istemeyerek yarayı temizledi. Kolumun belli bir kısmını uyuşturacak iğneyi yaptıktan sonra dikiş atmıştı. Bunları yapması yaklaşık sekiz dakikayı buldu.

"Abi sen oradan sadece bu sıyrıkla nasıl çıktın.. gerçekten Allah'ın sevgili kulusun." Polat'ın sözleriyle Gurur dayanamayıp alnıma dudaklarını bastırdı. "Allah seni bana bağışladı yavrum."

Onu çok endişelendirdiğimi biliyordum. Bu yüzden bir elimi sırtına götürüp onu kendime çekmiştim. Başı saniyesinde omzuma düştüğünde sımsıkı sarıldı bana. "Merak etme iyiyim ben."

"Hep iyi ol kardeşim," diyerek sırtımı ovaladı. Ayrıldığımızda aynı şekilde Polat da sarılmıştı fakat onun sarılışı Gurur gibi değildi. İçten ve samimiydi. Gurur sarılırken her duygusunu belli ederdi. Polat biraz daha soğuk bir insandı. Bunun nedeni karşısında ben olmam değildi, sadece yapısı öyleydi.

Bir süre sonra yanlarından ayrıldığımda Gurur'un verdiği arabayla birlikte yola koyulmuştum. Yıldırım ailesi her ne kadar gidin desem de Samsun'a gitmemişti. Benim evimde beni bekliyorlardı. İçimdeki huzursuzluğun sebebini yalnızca Aker'i görmememe bağlıyordum.

Araba sonunda evimin olduğu sokağa dönünce müsait bir yere park ettim. Kolumu çok fazla hissetmediğim için biraz zorlanıyordum ancak şu an önceliğim bu değildi. Arabadan inip kapıları kilitleyince apartmana doğru ilerledim. Hızlıca merdivenleri çıkıp zile bastım.

Gelirken ne kadar aceleci davransam da kapının önüne geldiğim gibi üzerimdeki bütün o aceleci tavırlar yok olmuştu. Zaman gereğinden yavaş akıyormuş gibi kapı ağır ağır açıldı. Kandemir'in kucağında ağlayan Güz ile göz göze geldim ilk önce. Beni gördüğünde dudaklarını ağlamaktan büzüp merakla suratıma bakmıştı. "Kartal?!"

Kandemir'in sesiyle, irkilerek ona döndüm. Sağlam kolumdan tutup aceleyle üzerimi taradı. "İyi misin, yara aldın mı?" Boğazımı temizleme ihtiyacı hissetmiştim. Ne diyeceğimi bilemezken bir eliyle sıkı sıkıya sarılmıştı bana. Kucağında Güz olduğu için küçük bebekle burun buruna geldik. Gıdıklanmış gibi başını sağa sola çevirip burunlarımızı tokuşturdu. Bu hoşuna gitmiş olacak ki sonrasında gülmüştü.

Bir yandan Kandemir'e sarılırken bir yandan dayanamayıp Güz'ün yanağını öptüm. O da beni taklit ederek yanağımı öptü. Kandemir çıkan sesi duyduğunda benden ayrılıp kızına bakmıştı.

O sırada "Abi," diye koşturarak salondan gelip boynuma atlayan Ada ile sarsıldım. Bir kolum istemsizce beline dolanırken tişörtümün çekiştirilmesinden dolayı açığa çıkan boynumda ıslaklık hissettim. "İyi misin, çok korktum... çok korktum! Neden gittin onlarla, ya bir şey yapsalardı sana." Hıçkırığını duyduğumda şaşkınlıktan tek kelime edemiyordum. Gözlerim yavaşça Kandemir'i buldu. Biraz geriye çekilmiş bana sıkıca sarılıp bırakmayan kız kardeşine bakıyordu.

insan yaşıyorken özgürdür Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin