18. Bölüm

4.4K 365 39
                                    

Uçaktan indiğimizde yüzüme vuran sıcak havayla kasılan vücudum biraz olsun gevşemişti. "Babaannem olsaydı seni şimdiye evermişti," diyerek güldü Ada.

Ona ters ters bakarken gözlerini bir tarafa sabitleyip başıyla orayı işaret etti. "Bak, seninki hâlâ sana bakıyor." Kimden bahsettiğini anladığım için başımı çevirme gereği bile duymamıştım.

"Sen şu sıralar kaşınıyor musun, bana mı öyle geliyor?" diyerek omuzlarından tutup önüne dönmesini sağladım. Onu kolumun altına aldığımda Demir Bey'in yere bırakmış olduğu bir sırt çantasını elime aldım. Herkes bir çanta alırken Aker tekerlekli sandalyesine oturmuştu. Yanında ise Agâh vardı.

İleride bekleyen onlarca taksinin yanına geçtiğimizde Aker, ben ve Demir Bey bir arabaya; Agâh, Kandemir, Güz ve Ada bir arabaya geçme kararı almıştık. Ada'nın omzundaki kolumu kendime çektiğimde elimdeki çantayı Agâh'ların gideceği arabanın bagajına koymuştum. Bütün eşyaları arabalara koyduktan sonra Demir Bey Aker'e yardım ederek arabaya oturmasını sağlamıştı. Tekerlekli sandalyeyi katlayıp bagaja koyduktan sonra ben de Aker'in yanına oturmuştum. Demir Bey ise çoktan ön koltuğa yerleşmişti.

Aker anında başını omzuma yaslayıp gözlerini kapatırken bir şey demeden bana yaslanmasına izin vermiştim. Zaten beni beklerken fazlasıyla yorulmuştu, bu yüzden biraz uyuması gerekiyordu.

Yaklaşık yarım saatin sonunda evlerinin önüne vardığımızda Aker'in yanağına dokunarak onu uyandırmıştım. İlk başta alık alık etrafa bakmış daha sonra da benimle birlikte arabadan inmişti. Koluma tutunarak tekrar başını omzuma yaslarken Demir Bey'in tekerlekli sandalyeyi çıkarmasını beklemiştik. Agâhların taksisi de arkada durunca onlar da çıkıp çantaları ellerine almışlardı.

"Kızım az tutar mısın Güz'ü. Abine yardım edeyim ben de." Diye seslenmişti Kandemir Ada'ya. Ada yavaşça uyuklayan Güz'ü kucağına alıp onu göğsüne bastırdığında Kandemir de Agâh'ın yanına gitmişti. Ben taksi parasını ödeyemeden Demir Bey her ikisini de ödemiş onları göndermişti. Aker'i tekerlekli sandalyeye oturtup geri diğerlerine dönmüştüm.

Sırtıma batan bakışları hissederken başımı çevirip gözlerimi bir yere sabitledim. Kalabalıktı. Birkaç adam yolun sonuna doğru birbirleriyle konuşarak gidiyordu. Hepsinin sırtı bana döndüğü için gözlerim evlerin pencerelerini taradı fakat bir şeyden kuşkulanmamıştım.

"Kartal hadi," diyen Demir Bey ile irkilerek ona döndükten sonra tekrar yürüyen adamlara dönmüştüm ki içlerinden biri arkasını dönmüş tam gözlerime bakmıştı. Hiç sekmeden bana ulaşan bakışları kaşlarımın çatılmasını sağladı. Daha fazla bakma gereği duymadan Demir Bey'in de çağrısıyla eve adımımı atmıştım. Anlaşılan onları bir süre yalnız bırakmamam lazımdı.

"Gel oğlum."

Salona geçtiğimde kimse yoktu. "Odan Aker'in yanındaki oda. Geç üstünü değiştir istersen." Bakışlarım hızla Demir Bey'e döndüğünde şaşkınlıkla kasılmıştım. Dudaklarım açılıp kapanırken nefesimi tutarak başımı salladım. Şaşkın halime bakmış, alttan alttan gülmüştü. Bu eve pencereden girdiğim gün de biliyordum o odanın boş olduğunu. Fakat benim olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Hiçbir şey demeden mutfağa girdiğinde öylece salonda kalakalmıştım.

Bir süre sonra kendime gelerek hızlıca merdivenleri çıktım. Ada'nın odasının yanında Aker'in odası vardı, onun da yanında boş bir oda vardı ve o odanın benim olma olasılığını hiç düşünmüş müydüm bilmiyordum.

Odaya girdiğimde burnuma buram buram yeni boya kokusu dolmuştu. Duvarlar griydi, kirli bir gri gibiydi ve bu rengi Aker'in seçtiğinden emindim. Ortada kocaman siyah bir yatak vardı, yanında ise yatakla aynı renk bir komodin. Komodinin üzerinde üst üste koyulmuş iki tane okuma kitabı vardı. Dikkatimi çektiği için kitapların yanına gidip elime aldım. En üstteki kitap Uçurtmayı Vurmasınlar adlı kitaptı, onu alta alıp diğer kitaba baktığımda onun da Mehmet Akif İnan'dan bir şiir kitabı olduğunu gördüm.

insan yaşıyorken özgürdür Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin