21. Bölüm

3.4K 305 40
                                    

Saçlarıma şekil verirken dudaklarım arasından çıkan ıslığa engel olamıyordum. Yüzümün hali harap olsa da bu bir süreliğine umurumda değildi. Mutluydum.

Mutluydum çünkü Kartal söz verdiği gibi bana kendi elleriyle yemek yapıyordu. Daha doğrusu tüm aileye.

Yorulmaya başladığımı hissettiğimde ayakta durmayı keserek tekerlekli sandalyeye bıraktım bedenimi. Yüzümdeki gülümsemeyle odadan çıktığımda asansöre doğru ilerlemiş, dakikalar sonra da aşağı inebilmiştim. Mutfakta ciddi bir iş gibi konuştukları şeyleri duyabiliyordum.

"O öyle olmaz, kanını akıtarak yıka şu eti!" Kartal'ın sabırsız sesiyle dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım ve tekli koltukta oturan Agâh abime baktım. Bana göz kırpınca kendimi tutamayarak güldüm. O da yüzünde hafif gülümsemeyle mutfaktan gelen sesleri dinliyordu.

"Yıkıyorum işte, daha nasıl yıkayacağım eti?" Kandemir abimin bıkkın sesi kulaklarıma ilişince onlara daha çok dikkat kesildim.

"Sen çocuğunun yanına gitsene bak bir ses duydum gibi, uyanmış olmasın?" Kartal Kandemir abimi başından savmaya mı çalışıyordu gerçekten? Koca adam bunları yer miydi? Agâh abimle tekrar göz göze gelince yüzündeki kocaman sırıtmayı gördüm.

Aslında Kartal'a hepimizden çok uzak olan oydu. Sebebini az çok tahmin etsem de yaptığı hoş değildi. O yüzüne bakmazken uzun uzun onu izler göz göze gelince de ifadesizliğini korurdu. Kartal bu aileye geldiğinden beri bir kere ona isteyerek sarıldığını görmemiştim. O böyle davrandıkça ben dayanamıyordum. Onun yerine ben. Abimin yaralarını kendi içimde hissediyordum. Yine de yanına gidip korkma diyemiyordum ona. Korkma abi, Kartal da gitmez diyemiyordum. Çünkü bu rulet oynamaktan farksızdı, Kartal iki çizgi arasında bir yerdeydi. Yaşam ve ölüm. Yaşam ona ne kadar yakınsa ölüm de o kadar yakındı. Belki ölümün bana yakın olduğundan daha fazla. Arslan abime çok daha yakındı. Ve abim korktu. Ona bir şey olacak diye çok korktu. Bazen istemeden de olsa Arslan abimi kırdı, ama Agâh abim hakkında bir şey biliyorsam o da sevdiklerini kaybetmeye dayanamadığıydı. Etrafındakilere gidecek kapı bırakıyordu artık, herkesin bir gün gidebileceğine kendini alıştırıyordu.

Sürekli bu ızdırapla yaşanır mıydı? Yaşıyordu işte. Ama yavaş yavaş düzeldiğini de görüyordum. Buzları sandığımdan hızlı bir şekilde eriyordu.

"Kime çektin sen anlamadım ki?!" diye söylendi Kandemir abim. "Kesin babam ya, onun da böyle garip huyları var."

"İki saattir bir akşam yemeği hazırlayamadık çünkü bir eti iki saattir yıkayamıyorsun. Ben sana dedim ben yaparım diye!"

Mutfağın kapısına geldiğimde Kandemir abimin tip tip Kartal'ın suratına baktığını gördüm. "Hasbinallah," diyerek önüne döndü ve eti yıkamaya devam etti.

"Ne hasbinallah? Daha derisini alacaksın onun." Kartal'a baktığımda yüzündeki ciddi durmaya çalışan tarafını görmüştüm. Bildiğin abimle dalga geçiyordu. Abim bir şey demeden kaşları çatık bir şekilde hırslı hırslı eti yıkarken Kartal sakince kapıya dönüp bana göz kırpmıştı.

"Gel Aker." diyerek masanın kenarındaki sandalyeyi çekti ve oraya geçmeme yardım etti. "Bitti bu," diyen sesle abime döndük ikimiz de. "Temiz olmuş mu beyefendi?"

Kartal yanına gidip ete dikkatle bakmaya başlayınca abim Kartal'ın ensesine bir tane geçirdi. "Tepemin tasını attırma la benim!"

Kartal dayanamayıp güldüğünde onunla beraber ben de güldüm. "Tamam tamam, sen bildiğin gibi yap."

Kartal arada abime sataşıp çoğunlukla da önündeki işiyle uğraşırken zaman çok hızlı bir şekilde akıp geçmişti. En son ise Kandemir abimin doğradığı marulların büyüklüğüne laf attığında abim elindeki bıçakla ikizimi doğrayacak diye korkmuştum.

insan yaşıyorken özgürdür Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin