On Üçüncü Bölüm

149 24 9
                                    


Oflaz'ı arabaya bindirdiğimde, eve giderken işin önemli kısmını yani annesine mesaj atma kısmını unuttuğumu fark ettim. Bu işi ikizlere paslamıştım ancak maalesef, aptal hafızam beni yarı yolda bırakmıştı. 

Oflaz yan koltukta uyukluyordu, onu arabayı park ettikten sonra sertçe dürttük. Eve girmeden ayılması gerekiyordu en azından yürüyecek kadar ve nasıl birden bu kadar sızabilmişti anlamamıştım. Eve girmeden önce ceketinin cebinden telefonunu buldum, mesaj işini unutmadan halletmeliydim çünkü bu önemli bir kısımdı.

 Oflaz'ı tekrar dürttüğümde anlamadığım bir şeyler mırıldandı ve yerinde kıpırdandı. Yüzünü çenesinden yakalayıp kendime döndürdüm, bu hareketimle hafifçe aralanan bakışları benimle göz göze geldiğinde kendini açılmaya zorlamıştı. 

"İki dakika uyan, annene mesaj atalım. Sonra seni eve çıkaracağım, sabah da okuldan önce bırakırım. Neyse, bu kısmı hatırlamayacaksın zaten. Şifreni gir." Telefonu onun gözüne soktuğumda hızla gözlerini kapatmış ve acımış gibi küfür mırıldanmıştı.

Pekala, telefon ışığının uykulu bir insana böyle etkileri olabilirdi gerçekten ve ben bunu düşünmeliydim. Bunu kabulleniyorum.

Tekrar bana döndüğünde işaret parmağını uzattı ve beni izlemeye koyuldu. Telefonu açıldığında hızlıca uygulamaya girdim, annesini ararken hiçbir konuşmaya göz atmamaya çalıştım ama kendi profil fotoğrafımı görünce duraksamıştım. Kaşlarımı çattım kendi adımı okuduktan sonra.

"Karin Buztan mı?" diye sorduğumda kıkırtısı kulaklarıma doldu, ona döndüğümde çocuk gibi bir gülüşün ardından kafasını salladı. Bunu gördüğüm için birazcık bile kötü hissetmiyordu. Yine de buna kızmamalıydım çünkü ben de onu çok iç açıcı bir şekilde kaydetmemiştim.

"Buzdan mıyım yani ben şimdi?" diye sorunca alt dudağını sarkıttı, üşümüş gibi kollarını ovuşturdu. Onu mimiksiz bir şekilde izlediğimi fark ettiğinde ani bir hareketle kaşlarıma dokundu, baş parmağıyla kaşımın üzerinden geçti ve bu gözlerimi büyültmeme neden oldu. 

"Çatma güzelim kaşlarını, eskidendi o. Şimdi öyle düşünmüyorum." derken bana silik bir tebessümle ama çok, çok güzel bakıyordu. Eli kaşımdaki çiziğin üzerinde dururken, birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu düşünmemeye çalıştım. Halbuki bazen nefesi tenime yetişiyordu, bunu da hissetmemeye çalıştım. 

Sanki aniden aklına gelmiş gibi bu sefer o kaşlarını çatıp "Bu çizik yara gibi bir şey mi yoksa sen mi sürekli çizdiriyorsun diye düşünüyordum, sen çizdiriyorsun galiba." dedi. Parmağı üzerinde oynayıp duruyordu. Bir şey demedim, bunu evet olarak kabul edebilirdi. 

Ben hala ona bakarken o baş parmağını kaşımın üzerinden kaşlarımın ortasına getirdi. "Sana yakışıyor ama." diye fısıldadı. Sonra burnumun kemerinden burnumun ucuna doğru yavaşça kaydı parmağı. "Burnun da." diye devam etti. Yanından indirip elmacık kemiğime doğru yol aldı, ardından yüz hatlarımın doğrultusunda çeneme doğru gitti. "Çenen." En son, hafifçe yukarı çıktı ve alt dudağıma dokundu. Dudaklarımın arasından tuttuğum nefesi bıraktım, bu esnada çok daha kısık bir tonda "Dudakların..." diye fısıldamıştı. 

Kalbimin gümbürtüsünü duyuyor mu diye merak ettim çünkü ben davul gibi sesler çıkardığından emindim şuan. 

Bakışları mümkünmüş gibi daha da derinleştiğinde ve bana eğilir gibi olduğunda "Oflaz!" diye yükseldim. Ne kadar heyecan yaptıysam artık sesim epey yüksek çıkmıştı ama bu onu kendine getirmeye yeterli olmuş olmalıydı çünkü yerinde sıçramıştı. Gözlerini hayal kırıklığına uğramış gibi gözlerime çıkardığında onu kırmış olma ihtimalim beni de kırdı. 

TABUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin