12. Bölüm: IŞIK

36 68 14
                                    

12. BÖLÜM: IŞIK

Nihan'dan

Ruhta kapanmayacak yaralar bırakan yine o ruhun sahibiydi. "Her insanın ait olduğu bir yer vardır fakat sen hiçbir yere ait değilsin, olamayacaksın da." Demişti annem bir keresinde. Ruhumda açılan ilk yaraydı bu. Bana bu sözleri söylediğinde henüz yedi yaşında küçük bir kız çocuğu olmama rağmen karşıma aldığım bir dünya vardı. Annem, karşıma aldığım dünyada bana çiçekler ekip umudu ruhuma aşılamanın aksine ruhuma zehirli sarmaşıklar ekmiş, geçen her günde o sarmaşıkların ruhuma dolanıp onu nasıl zehirlediğini gururla izlemişti. Yine de annemdi o. Rengarenk dünyamı siyah beyaza çevirse de çocukken yanağımı mutfak tezgahının soğuk mermerine yaslayıp onu yemek yaparken izlediğim, her hareketini kafama yazdığım annemdi. O yaşlarda küçük bir çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey anne şefkâtiydi fakat annem hisleri olmayan biriydi. Tek hissettiği şey bana olan nefretiydi. Neden benden nefret ettiğini bilmiyordum bu nedenle her zaman mükemmel olmaya çalışıyordum.

Yedi yaşında küçük bir kız çocuğunun oynaması gereken şey oyuncaklarıyken ben belki anneme benzersem beni sever diye onun makyaj malzemeleriyle oynar, mutfağa girip yemek yapmaya çalışırdım. Fakat her defasında kanayan bir dudakla o soğuk odaya bırakırdı annem beni. Simsiyah duvarları olan, paslı demir bir sandalyenin haricinde bomboş bir odaydı bu. Annemin "ceza odası" dediği yılın her mevsimi soğuk ve korkutucu olan o oda. Şimdi bile o eve girdiğimde, o korkunç soğuk oda hâlâ ruhumun iliklerini sızlatıyordu. Kapısının önünden bile geçerken tereddüt ediyordum o yüzden. Günlerce beni o odada bıraktığı oluyordu, yemek vermeden, tuvalete bile gitmeme izin vermeden bıraktığı o ceza odası. Buruk bir şekilde gülümsedim.

Sekizinci yaşımın arifesinde annem o ceza odasına kendisini de kapattı ve bir avuç hapı gözlerimin önünde içti. "Yarına ölmüş olacağım ve bunun sorumlusu sensin." Dedi bana. Bu, o yaşta bir çocuğu geçtim yetişkin bir insan için bile o denli büyük bir travmaydı ki hâlâ annemin ölümünün suçlusunu kendim olarak bilirim. Annem dediği gibi o gün öldü. Ölmemesi için ne kadar yalvarsam da başında ağlasam da benim yakarışlarıma karşı şeytani bir şekilde gülüyordu. Sanki acı çekmiyor gibiydi. "Bir gün bir adamı kendini öldürecek kadar çok sevdiğinde beni anlayacaksın." Demişti, bana dediği son sözdü bu. O gün babamın yaşadığını öğrenmiştim. Gece mi yoksa gündüz mü bilmiyordum, odada bir pencere bile yoktu. Fakat annemin ölüsünün kokusuna karışan idrar ve dışkı kokusu komşuları harekete geçirince beni o odada annemin cesedi başında bulmuşlar.

TRAJİK ÖLÜM manşetiyle çıkmıştı annem gazetenin ilk sayfasına. Dün gece İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde çevredekiler tarafından gelen kötü koku ihbarları üzerine olay yerine gelen polis ekipleri 32 yaşındaki R.S'nin cesedine ulaştı. Otopsi raporları sonucu R.S'nin ölümünün intihar sebepli olduğu ortaya çıktı. Annesinin cesedi başında odada kilitli olarak iki gün boyunca bekleyen N.S (7) ise sosyal hizmetlere teslim edildi.

İnsanların gazetede okuyup geçtiği bu haber sadece trajik bir ölümden ibaretti. Oysa o gün tek bir kişi ölmemişti. Annem kendini öldürdüğü gibi benim de son çocuk kalan parçamı, ruhumun tek temiz yanını da o gün beraberinde öldürmüştü. Onu son gördüğüm yüzündeyse her zamanki gibi şeytani bir gülümseme vardı. Sosyal hizmetlere teslim edilen bir çocuk, psikolojisi bozuk bir anne. Hikâyenin sonu. İnsanların gördükleriydi bunlar, oysa asıl görmeleri gereken şey yeni başlıyordu. Çaresiz bir çocuğun yakarışlarını bekleyen getirildiğim yetimhanede aylarca ağlamadan duruşum, psikolog seansları... Yine de bir şekilde insanları iyi olduğuma inandırmış, tekrardan hayata bağlanmıştım. Sebebi ise Atakan'dı.

Diğer çocuklar, gece gördüğüm kabuslardan çığlıklarla uyandığım için benden korkuyor oynamak istemiyorlardı. Onlara göre bir canavardım. Kimse yanıma bile yaklaşmazdı. Yine bir gün yatağımda oturmuş bacaklarımı kendime çekmiştim. Çenemi dizime yaslayıp yatağımın yanındaki pencereden gökyüzünü izliyordum. Yaz ayıydı bahçede oynayan çocukların seslerini duyabiliyordum. Gittikçe yaklaşan bir uzaktan kumandalı araba sesini duyduğumda etrafıma bakındım. Yatakhaneye oyuncak sokmamız yasaktı. Fakat kırmızı bir oyuncak arabaya bağlı kırmızı bir balon yatağımın yanında durduğunda elimle balonun ipini tuttum. Balonun üzerine yapıştırılmış bir kâğıt vardı. Üzerinde ise yazılar yazıyordu. Diğer çocukların alay ettiğini düşündüm ve kâğıdı okumaya başladım.

LEYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin