15

16.7K 1.4K 1.2K
                                    

Günün dördüncü bölümüdür. İyi okumalar:)

*

"Kollarımın arasında yaprak gibi titremeye son ver, alt tarafı duvara ateş ettim." Sesim kısık olmasına rağmen hayıflandığımı doğrudan bildirecek bir tınıda, bezgin çıkmıştı. Bana göre insan öldürmek, kıyafet değiştirmek kadar kolay bir durumken, duvara ateş etmek kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar basit geliyordu.

Tabii o böyle bir duruma alışkın olmadığı için ölümüne korkmuş, dehşete kapılmıştı. O masumdu, benim aksime.

Kirpik diplerinden sızan yaşları görünce iç geçirerek omuzlarından yakalayıp onu kendime doğru çektim.

Benim altımda eşofman olsa dahi üstüm çıplaktı, bu yüzden onu kendime çekmemin etkisiyle çıplak göğüslerimizin orta yolda buluşması kaçınılmaz oldu.

Sırtını duvardan ayırıp bedeninin bana yaslanmasını sağlarken ellerimle incecik belini kavradım. Yüzünü boynuma gömerek hıçkırdığında alt dudağımı ısırdım. Zihnimi derin düşünceler kapladı hızla.

Evet onu korkutmamı kendisi istemişti, çünkü tavşana dönüşüp dönüşmeyeceğini teyit etmek istemişti ve ölümüne korkmasına rağmen dönüşmemişti.

Ama benim onu korkutma yöntemim biraz fazlaydı, bana göre normal olsa da ona göre duvara ateş etmiş olmam ağır gelmişti. O masumdu, bana göre değildi.

Belki de onu serbest bırakmam gerekiyordu. O gerçekten hassas biriydi. Ve bense gözünü kırpmadan adam öldüren bir mafya lideriydim. Sadece duvara ateş etmemle bu kadar korkarken, adam öldürdüğümü gördüğünde halini düşünemiyordum.

Evet, ondan çok hoşlanmıştım, fazlasıyla etkilenmiştim. O da benden aynı şekilde. Ama sanırım yollarımızı ayırma vaktimiz çoktan gelmişti. Masum hayatına devam etmeliydi, benimle kirlenmemeliydi.

***

Jungook ile kahvaltı etmiştik ve ben ona yice kendi kıyafetlerimden vermiştim. Kıyafetlerim biraz ona bol gelmişti. Özellikle de eşofmanım, beli incecik olduğu için eşofmanın iplerini sıkı sıkıya bağlamak zorunda kalmıştı.

"Beni evime bırakacaksın, ama akşam geleceksin değil mi Taehyung?" diye sorduğunda iç çekerek ensemi sıvazladım.

"Hadi çıkalım." diyerek onu geçiştirirken araçlarımdan birinin anahtarını kaptığım gibi garaj kapısına yöneldim.

"Beni beklee." diye bağırarak arkamdan koştururken, dudaklarıma belli belirsiz bir gülümseme asıldı. Kısacık süre diliminde ona alışmış olabilmem mümkün olamazdı. Kesinlikle, onu evine bırakacak ve vedalaşacaktım. Sonrasında bir daha yüzümü göremeyecek ve eski hayatına devam edecekti.

Ben kara bir belaydım, onu da beraberimde kötülüğe sürüklemeye sanırım hakkım yoktu. Onu kollarımda titrerken gördüğümde buna emin olmuştum, kararım kesindi.

*

Jungkook'un evini tarif etmesi üzerine, yarım saatlk süren yolculuğun ardından yolun sonuna geldik.

Yolculuk boyunca parmaklarıyla oynayıp gergince dudaklarını kemirmişti, lakin sessizliğimi koruyup tek kelime etmeme konusundaki istikrarım yüzünden konuşma çabasını sonlandırmak zorunda kalmıştı.

Aracı durduğum gibi, yolun karşısında kalan evini işaret parmağıyla gösterdi. "İşte baak, evim burası. Çok tatlı bir bahçesi var, çiçeklerim de var. Prefabrik bir ev ama çok seviyorum ben." dediğinde direksiyonu kavrayan parmaklarımın tutuşu sıkılaştı.

DANGEROUS RABBIT • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin